Bu çalışmada Netflix’te yayınlanan Bir Başkadır dizisi konusu ve karakterleri ile toplumsal cinsiyet bağlamında incelenecektir. Bu bağlamı takip edecek olan diğer temalar Türkiye’de uzun yıllardır kutuplaşmaya sebep olan seküler kadın temsili ve başörtülü türbanlı kadın ile seküler laik kadın temsili üzerinden şekillenecektir. Bir Başkadır bize yeni, farklı, özgün değil ama Türkiye medyasında alışık olmadığımız karakterler ve temsil sunmaktadır. Dizide birbirinden farklı kadın temsilleri bulunmaktadır ancak bu kadınların hepsini rahatsız eden, sıkan bir şey vardır. Bir Başkadır, ağırlıklı olarak kadın karakterler üzerinden ilerlerken, farklı sınıflardan, kültürlerden kadınların İstanbul’da kesişmelerinin hikayesidir ve bir erkek yazar, senarist, kadınlara ve erkeklere eril sistemde içerden bakabilmektedir. Heterojen çevrelerden kadınların tecavüz, eril şiddet, sınıfsal ayrımlar, erkeklere -baba, abi- tabiiyeti, üst sınıf kadınların, aynı sınıf erkeklerin sadece seks odaklı ilişkilenme, bağ kuramama sorununu, kadınlar arası kutuplaştırılmayı anlatmaktadır. Bu kadınlar arasında bazen bağlar ve dayanışmalar kurulurken, bazen de çatışmalar ve gerilimler yaşanmaktadır. Bu kadınlar arasında yalnız yaşayan, ailesine ya da bir erkeğe muhtaç olmayan kadınlar mütemadiyen negatif anlamlara büründürülür, ya yaşam tarzları eleştirilir ya da savundukları ideolojik görüşler. Bu bir nevi kadın düşmanlığına işaret ederken, bir yandan da toplumun kadınlara yönelik taleplerini ve tahayyüllerini temsil etmektedir. Toplumun hangi kesiminden olursa olsun kendiyle bir türlü barışmamış karakterlerden oluşan dizi izleyiciye Yeni Türkiye ve Eski Türkiye karşılaştırması yapma imkanı da sunar.

Bu rahatsız eden şey bize ataerki olarak gösterilmese de kadınları temelde rahatsız eden şey onları baskılayan, kalıplara sokan ve kutuplaştıran olgulardır. Bu çalışmada diziye genel bir toplumsal cinsiyet perspektifinden bakmak yerine karakterler üzerinden analiz yapılacaktır. Dizinin ana karakteri olan Meryem, gündelik hayatımızda çoğu yerde karşımıza çıkan bir kadındır. Ancak Meryem bundan farklı olarak kendi hayat tarzından farklı insanların hayatına dahil olmaktadır. Bu dahil olma biçimi onun bunalımlarının gerekçesi olarak bize sunulmaktadır. Türkiye’de 90’larda var olan başörtüsü yasağından dolayı türbanlı kadınlar Türkiye medyasında görünür değildir, özellikle dizi sektöründe görmeye alışık olduğumuz güzel beyaz açık kadınların tersine Meryem dizide başörtülü bir karakteri canlandırmaktadır. Meryem de haftada bir evini temizlediği Sinan’a karşı gizliden tutkun, bayılmalarının sebebi de bastırdığı cinselliği olarak düşündürülmektedir. Patriyarkal yapıda kadının “taşıyıcı” olduğu temel değer olan “namus” erkeğin koruması gereken “değerli olan”dır. Kadının bu “değerli veya namuslu” beden için temel görevi “namusunu sakınmak” (bekaretini koruma ve erkeğin soyunu başka bir soyla karıştırmama), erkeğin görevi ise bu namusu “korumak ve denetlemek”tir (Aylin, 2015:38-40)
Meryem’in psikolojik rahatsızlıklarını aşmak için gittiği psikolog Peri ise, seküler eğitimli bir Türk kadınını temsil etmektedir. Ancak Peri de bulunduğu kapalı çevreden dolayı farklı kimliklerle iletişime geçtiğinde, özellikle baş örtülü kadınlarla, buhranlar yaşamaktadır, hatta bu yüzden ailesini suçlamaktadır. Ne kadar bulunduğu statüden dolayı kendi ayaklarının üstünde durmayı başarsa da toplumun ona direttiklerinden de sıyrılamamaktadır, zayıf kalmak için glutensiz beslenir, formunu korumak için yoga yapar hatta yalnız bir hayat sürdürememe korkusundan dolayı erkeklerle tanışmak için istemediği etkinliklere dahi gider. Bu buhranlarını kendisi gibi bir psikolog olan Gülbin’e giderek aşmaya çalışmaktadır. Gülbin ise Kürt ancak medyada gördüğümüz Kürt imajının aksine eğitimli, laik, güçlü, bakımlı bir kadını temsil etmektedir. Gülbin’in de dizideki diğer kadın karakterler gibi rahatsız, huzursuz bir hali vardır. Gülbin Türkiye’nin eğitim ile sınıf atlamayı başarmış bir Kürt kadınının temsili ancak sınıf atlarken kendi gerçekliğine yabancılaşmış, yalnızlaşmış ve siyasi düşünceleri kişisel hayatına indirgemiş ve sloganlaştırmıştır. Başarılı ve çekici bir kadın olmasına rağmen, tek ilişkilenme biçimi seks olan bir erkekle günlerini geçirmektedir ve her sabah o yataktan kendisine yabancılaşarak kalkmaktadır. Bu hali kardeşi Gülhan tarafından her şeyi bilmesine ve bu nedenle insanlarla kopuk ilişkiler kurmasına bağlanmaktadır. Gülhan ise Gülbin’in aksine iktidar yanlısı, daha muhafazakar ve eğitimsiz bir profil yansıtmaktadır. Dizide Meryem’in pek çok şeyi danıştığı cami hocasının kızı olan Hayrunnisa ise Meryem’in aksine kapalı olmasına rağmen bulunduğu çevrenin kurallarına aykırı gelmektedir. Bu aykırılık Türkiye’deki toplumsal normların da dışındadır. Dizide direkt olarak gösterilmese de Hayrunisa’nın eşcinsel bir ilişkisi olduğu izleyici tarafından anlaşılmaktadır. Ancak dizinin sonunda Hayrunisa’nın başını açması ardından kız arkadaşıyla Konya’ya gitmesi çift yönlü bir açılmadır, babasına karşı dinini açarken topluma karşı cinselliğini açmaktadır. Fakat bu noktadan sonra izleyicinin şimdi bunu öğrenmemize ne gerek vardı dediği hocanın kızının evlatlık olduğunu bir yabancıyla paylaştığı sahne ile karşılar bizi yönetmen. Hocanın hayat biçimine uymayan bir kız çocuğu zaten anca bir başkasının kanından olduğu için olabilir, ama aynı zamanda senarist bizi bir dilemmaya düşürür. Muhafazakarların evlatlık edinmeye karşı olumsuz yaklaşımını hoca karakteriyle yıkmaya çalışır. İzleyicinin dizi boyunca kafasını karıştıran hoca iyi mi kötü mü sorusu burada da zihinleri bulandırır.

Dizideki kadın karakterler mütedeyyin ve seküler olarak kategorileştirildiğinde; seküler kadınlar eğitim seviyesi yüksek, meslek sahibi ve toplum tarafından iyi olarak görülen mesleklere sahip, ekonomik durumları üst ve üst orta olarak nitelendirilebilir, fiziksel özellikleri güzel, normlara uygun, medeni durumları bekar ancak bu bekarlıktan bazen şikayetçi bazen ise hayatlarına aldıkları erkeklerdeki başarısızlıklarıyla anılıyorlar. Dizideki mütedeyyin kadın karakterler ise aile hayatları olan, evli ya da evlenmek üzere olan, güzel ancak çekici ya da alımlı olmaya çalışmayan, sıradan hatta kötü giyinen, ekonomik olarak alt grupta yer alan, eğitim almamış ya da ilk eğitim sonrası devam etmemiş kadınlardır. Sonuçta dizi toplumsal cinsiyet kalıp yargılarını yeniden üreten bir temsiliyet ve rol dağılımı yapmaktadır, ne kadar bunun dışına çıkmaya çalışılsa da özellikle mütedeyyin kesimin hayatları Türkiye toplumsal gerçekliği de göz önüne diziye aktarılmıştır.

Dizideki bir diğer huzursuz kadın karakter ise Meryem’in yengesi Ruhiye’dir. Ruhiye çocuk yaşta izleyicinin anladığı kadarıyla Kürt bir erkek tarafından istismara uğramıştır ancak eşi Yasin bunu görmezden gelerek ‘yeter ki kalbin bakire olsun’ diyerek onunla evlenmek istemiştir ancak Ruhiye bu travmayı aşamamış, huzursuzluğunu giderememiştir. Dizide tecavüz eden kişiyle evlendirilme de problematik bir şekilde aktarılmıştır, tecavüz eden kişinin Kürt olarak ekrana yansıtılması seyirci ve yorumcular tarafından da tartışıldı. Ruhiye’nin, ona tecavüz eden erkek ile hesaplaşmadan ve cezalandırıldığını görmeden öldüğünü duyunca, ruh sağlığının bozulması, intihara kalkışması, kafasını camlara vurması ve ailesinden, çevresinden soyutlanması dizide en iyi yansıtılan sahnelerdi. Köye gittiğinde saldırganın yaşadığını duyması, onunla yüzleşmesi, köyde herkesin olayı öğrendiğini, ona sapık dendiğini ve hem köy hem de Yasin tarafından cezalandırıldığını duyması; ifşa, cezalandırma, onarıcı adalet ve sonrasında travmadan özgürleşmeyi çok güzel yansıtıyor. Tecavüzcüyü öldürmüyor çünkü o intikam olurdu ama affetmiyor da; biz küçüktük sen değildin, diyerek kendini acındırmaya çalışmasının da önüne geçiyor. Kendisiyle birlikte tecavüze uğrayan ve köyden ayrılamayan arkadaşının tecavüzcüsüyle evlenmek zorunda kaldığına tanık olması, tecavüz eden kişi ile evlendirilmesi durumu meşrulaştırıyor tersine kadının yüzündeki umarsızlık ne kadar korkunç bir kadere mahkum edildiğini gösteriyor. (Candansayar, 2020)
Bu karakterlerin dışında dizide görece daha az gördüğümüz Melisa karakteri bekar, özgür, hafifmeşrep bir karakteri canlandırmakta ve Sinan tarafından bir cazibe odağı haline getirilmekte, ancak Sinan’a karşı olan kayıtsızlığı izleyicinin Sinan’a karşı olan acıma duygusunu yükseltmektedir. Melisa diğer kadınların aksine yalnız ve bekar olduğu için mutlu resmedilmiştir, belki de bu nedenle kendisine dizide diğer kadınlardan daha az yer verilmiştir.
Dizi zaten hayatımızda olan şeylere bize ekrandan göstermektedir. Diziye dair çıkarılan bu anlamlar popüler kültürün bir malzemesi olduğunu da kanıtlamaktadır çünkü popüler kültür izleyiciye alan bırakır, üzerine konuşma ve düşünme imkanı tanır ve izleyiciyi sürece dahil eder.

 

“Erkeklik deyince erkeklerin davranışlarını mı, kimlik olarak kurulmuş erkekliği mi, ilişkisel olarak temsil edilen erkekliği mi, imge olarak sunulan erkeklikleri mi, söylem olarak kurulmuş bir ‘erkekliği’ mi kastettiğimiz ya da doğrudan yaşanan, gözlenen ve pratik olarak icra edilen erkeklikten mi bahsedildiği açık değildir.” (Sancar 2009, 20).

Dizide erkekler kadınlara göre daha az ekranda görünmesine rağmen tüm kadınların hayatında onların hayatını etkileyen bir erkek vardır. Bu, Sinan gibi iki kadının cinsel hayatına dahil olan bir kadının ise hayal dünyasını kaplayan biri olabilir ya da Yasin gibi bir abi ya da merhametli bir eş olabilir. Dizide baba karakteri olarak gördüğümüz Ali Sadi hoca ise çevresindeki kadınlara saygı ve hoşgörü ile yaklaşan, kızına sevgi ile bakan bir erkektir ama bu hoşgörüye rağmen bir otorite figürüdür; evinde o uyuduğunda evde ses çıkarılamaz, yapılacak her şey için ondan izin istenir, cemaatinde de her şey için ondan onay alınır, onun onaylamadığı şeyler caiz görülmez. Ancak dindar olmasına rağmen karısının ölümünü kabul etmemektedir, kızının açılmasına müsaade ediyor, karısı ve kızının gidişinin ardından kendisini doğaya bırakıyor, cemaatini yalnız bırakıyor. Görünmez gibi dursalar da kadınların hayatında söz sahibi olmaya muktedirlerdir. Dizideki modern hayata sahip, ne iş yaptığını anlayamadığımız ancak ekonomik olarak üst sınıfa mensup olduğunu düşündüğümüz Sinan kadınları nesneleştirmektedir, onları sadece evinde kalan, seks yaptığı birer obje olarak görmektedir. Melisa da ona onun gibi davranarak onu şaşırtmaktadır ancak bu onu daha da çekici kılmaktadır; Gülbin ise yalnız kalma korkusuyla Sinan’ın bu objeleştirmesine ses çıkarmamaktadır ancak kız arkadaşlarıyla bunu konuşmakta, belki de bu durumu önemsizleştirmektedir. Gülbin tarafından terk edilişi ve Gülbin’in kendisi ve ilişkileri hakkındaki düşüncelerinden haberdar olması ; Melisa tarafından önemsizleştirilmesi Sinan’ı derin bir depresyona sürüklemiş ancak ardından kendisiyle yüzleşme imkanı bulmuştur. Sinan’ın annesi ile olan ilişkisi, babasına karşı olan görünmez nefreti bir çocukluk travmasına işaret ediyor gibi görünüyor. Sinan’ın erkeklik performansı üzerine söylenecek pek çok şey olmasa da cinselliğini kadınlar üzerinde bir tahakküm biçimine dönüştürdüğü düşünülebilir. Ancak evine temizliğe gelen, onun için görünmez olan, kendinden daha aşağıda gördüğü Meryem’le ilgili, kendi çevresinden kadınlar tarafından reddedilip değersizleştirilince cinsel fanteziler kurmaktan da kendini alıkoyamıyor.
Yasin ise yerli ve milli diye adlandırabilecek kadar hayatın içinden bir karakterdir. Dindar ve milliyetçi olmakla beraber merhametli bir eş, kardeşini koruyan kollayan bir abi, iyi bir babadır olarak resmediliyor; ancak kardeşine köle gibi davranmaktan da çekinmiyor, Burcu ve Hayrunisa’ya şiddet uygulamaktan çekinmiyor, eşine tecavüz eden erkeği öldüresiye döverek cezalandırıyor. Şiddete olan meyili bazen başka bir erkeğin üzerinde tahakküm kurmasına bazen ise kendi dünyasından olmayan kadınlara karşı bir koruma mekanizmasına dönüşüyor çünkü Erkeklik, ziyadesiyle ilişkisel bir kavramdır: erkeklik, diğer erkeklerin önünde ve onlar için, kadınlığa karşıt olarak ve her şeyden önce kendi içindeki bir tür dişil korkusu içinde inşa edilmiştir (Bourdieu, 1998:71). Bu hegemonik üstünlüğün ataerkil iktidar tarafından erkeklere sunulduğu aşikardır. Kadın olmak itaatkarlık, bağımlılık ve şiddet dışılık ile ilişkilendirilir iken, erkek olmak güç, bağımsızlık ve şiddet ile işaretlenir. Bu nedenle ataerkil şiddet ve hegemonik erkekliğin ilişkiselliği doğru orantılıdır. Erkeklik yaratısı özgüven, onur, gurur ve cinsel yönden asilliğe dayanır, Bu da erkeklerin bu duyguları kırıldığı zaman yani erkeklikleri kırıldığı zaman şiddete yönelmesine neden olur. Dizinin sonunda tüm erkek karakterler affedilir, masumlaştırılır ve aklanır.

“Ne zaman kapalı biri gelse öfke hisleri geliyor… Başı kapalı dediğin öcü gibi bir şeydi annem için.”

Dizi Türkiye’deki iki farklı dünyayı gözlerimizin önüne sermektedir. Bu dünyalardan biri yukarı orta sınıf seçkinleri içeren eğitimli seküler laik bir kesimi yansıtırken diğeri orta alt sınıf ve düşük sınıf işçi sınıfını yoksul ve dindar muhafazakar kesime ifade etmektedir. Bu iki dünya bir bire içerisine geçmiş gibi görünse de aynı zamanda birbiriyle çatışma halindedir. Ancak bizim bu zamana kadar Türk yapımı dizilerde görmediğimiz pek çok sorun bu iki dünya içerisinde yansıtılmıştır, bu zamana kadar seküler orta sınıf kesimin gündelik yaşamları dizilerin konusu olurken Bir Başkadır da yoksul ve muhafazakar kesiminde dertleri görünür olmuştur ancak bunu yaparken senarist ve yönetmen Berkun Oya çatışmada ezilen kesimi belki de bilinçsizce muhafazakar ve yoksul sınıftan seçmiştir. Burada yine Türk yapımı dizilerde görmediğimiz Kürt Türk çatışması aile içerisinde de olsa nispeten gösterilmiştir. Bir Başkadır daha Türkiye’nin siyasal ortamına ifade eden bize sunam bir Panorama görmekteyiz uzun zamandır, belki de Hatırla Sevgili’den beri, toplumsal meseleleri tartışan bir dizi televizyon ekranlarında gösterilmiyordu. Dizide kadın bir temizlikçinin bir erkeğin evine gidişi kültürel bir gerçeklikmiş gibi bize gösterilmektedir. Ancak toplumsal gerçeklik bunu yansıtmamaktadır. Meryem’in rahatsız hali bir nevi bundan kaynaklanmaktadır çünkü o eve gittiğini çoğu kişiden saklamaktadır. Bu kişilerden biri psikoloğu olan peridir. Sinan’ın evine gelen kadınlardan yaşadığı cinsel ilişkilerden o eve giden sadece bir temizlikçi olmasına rağmen Meryem rahatsız olmaktadır bizim hayat tarzımıza bunlar ters diyerek periye bunları anlatmaktadır ancak bize ters dediği hayat tarzı pelin’in hayat tarzıdır bu iki karakterin çatışması Türkiye’nin kutuplaşmış siyasal ortamında gördüğümüz seküler dindar çatışmasını yansıtmaktadır.Bu iki dünyadan biri diğerini farklı ve öteki görürken bir diğeri öteki dünyayı anlamaya çalışmaktadır. Dizide Peri Meryem’i anlar kabul eder ancak Meryem Peri’yi onun dünyasını yargılamaya ve mahkum etmeye devam eder Bu da bize 2000’lerin başında siyasal İslam’a öteki radikal olarak görenlere karşı liberallerin siyasal İslami Türkiye siyasetine dahil etme çabalarına götürür. Kısacası seküler laikler 2000’lerin başında siyasal İslam’ın radikal olarak görürken şimdi Gülbin’in annesinin karnına kardeşin engelli doğmasına sebep olan tekmeyi atanlar olduğu gerçeğini göstermektedir, Gülbin’in söylediği gibi artık güçlü olan iktidarda olan onlardır ama aynı toleransı seküler lere karşı göstermemektedir ve aksine bir intikam politikası gütmektedir.

“35 sene önce, gebe anamın karnına o tekmeyi bize kim attıysa, bugün de birileri atıyor o tekmeyi. Kim sürükledi ise buraya bizi, yerimizden yurdumuzdan edip 35 sene önce… Atanın yüzü değişiyor, adı değişiyor ama birileri bir yerlerde yiyor o tekmeyi ve sen benim kardeşim… 35 sene önce o tekmeyi yiyen kadının evladı, bugün kim atıyorsa o tekmeyi gidip onların ayaklarının altını öpüyorsun. Görmüyor musun? Nasıl bu kadar sağır olabildin? Benim kardeşim buna nasıl dönüştü? Görmüyor musun, bizi nasıl birbirimize düşürdüklerini görmüyor musun?”

“Onlar güçlü. Onlar çoğunluk. Biz kendi ülkemizde bir akvaryumun içindeyiz.”

 

Ancak dizinin sonunda problematik olarak görülen en belirgin şey muhafazakar, dindar kadınların huzursuzluğunun son bulması ancak seküler ve eğitimli kadınların kendi içlerindeki hezeyanları çözemeyişleridir. Dolayısıyla Bir Başkadır’daki kadın ve erkek tüm karakterler sadece bir dizi karakteri olamayacak kadar gündelik hayatın içinden ancak bir o kadar da toplumsal gerçeklikten ve Türkiye’nin politik atmosferinden farklıdır.
“Karanlık tarafına teslim olmuş bir siyasetçiyi biz göreceğiz, biz anlayacağız. Yani onu biz tanıyacağız, orada o kararı biz vereceğiz. O kendini göremez.”
Sonuç olarak Bir Başkadır’ı izlemekten çok konuştuğumuz bir döneme şahitlik etmiş bulunmaktayız, ancak bunu total izleyiciden ziyade dijital platformlara erişimi olan sınırlı bir kitlenin yaptığını da gözden kaçırmamak gerekir. Dizi izleme eğilimimizin bile ekonomik ve sosyal statülerimizle ilişkili olduğu gerçektir. Özellikle Türk TV dizilerinin uzunluğu ve benzer konularından sıkılan Türkiyeli izleyici bir Türk dizisini merak ve beğeniyle izlemiştir. Dizideki karakterlerden herhangi biriyle tam olarak bütünleşemiyor, aynı zamanda birinden nefret de edemiyoruz, dizi seyirciyi arafta bırakıyor.

Referanslar
Aylin, N. (2015) “Kadın Bedeni ve Toplumsal İzdüşümleri: Sosyolojik Bir Bakış” içinde Kadın Bedeni ve İstismarı, Editörler: Fatma Zehra Fidan & Duygu Alptekin, 1. Baskı, Opsiyon Yayınları, İstanbul.
Bourdieu, P. 1998. Eril Tahakküm. Bağlam Yayıncılık.
Candansayar, S. Bir Başkadır; “Ölen Bir Kültür Üzerine İnceleme
Erişim: https://www.birgun.net/haber/bir-baskadir-olen-bir-kultur-uzerine-inceleme-325591
Sancar, Serpil. Erkeklik: İmkânsız iktidar. Ailede, piyasada ve sokakta erkekler. (İstanbul: Metis Yayınları, 2009).