Damla Çekin ve Feyza Düzgünsoy
Giriş
Bu çalışmanın temelleri Erkeklik Kültürleri yüksek lisans dersinde atılırken, hegemonik erkeklik kalıplarının eleştirel bir çözümlemesi ve toplumsal cinsiyet ilişkilerinde daha eşitlikçi bir perspektifin gerekliliği üzerine yoğun tartışmalar yürütüldü. Bu tartışmalar ışığında, PUA (Kadın Avcısı) kültürünün erkeklik krizi anlatılarını nasıl manipüle ettiği ve ataerkil normları yeniden ürettiği konuları derinlemesine incelendi. Günümüzde erkekliğin kriz içinde olduğu yönündeki tartışmalar, sadece bireysel kimlik düzeyinde değil; kültürel, psikolojik ve toplumsal düzlemde de yeniden ele alınmaktadır. Bu kriz bağlamında gelişen PUA (Pick-Up Artist – Kadın Avcısı) kültürü, erkeklerin “baştan çıkarma sanatını” öğrenerek heteronormatif ilişki dinamiklerinde “başarılı” olmasını hedefleyen bir hareket olarak öne çıkmaktadır (King, 2017, s. 299–306). Bu hareketin arka planında neoliberal bireycilik, hegemonik erkeklik ve ataerkil normların içselleştirilmesi yer almakta; kadınlar ise çoğunlukla birer “hedef” ya da “fethedilecek nesne” olarak konumlandırılmaktadır (Strauss, 2005, s. 457–465; Wallace, 2014, s. 2–7).
PUA kültürünün temelleri Eric Weber’in How to Pick Up Girls (1970) adlı kitabıyla atılmış; Ross Jeffries’in NLP (Nörolinguistik Programlama) temelli stratejileri ve Neil Strauss’un The Game (2005) adlı eseriyle ise küresel çapta yaygınlık kazanmıştır (Strauss, 2005, s. 448–451; King, 2017, s. 301–306). PUA, yalnızca bireysel gelişim vaadi sunmakla k almamış; aynı zamanda erkekliğin performatif bir güç olarak yeniden inşa edildiği bir simülasyon evreni oluşturmuştur (Baudrillard, 2003, s. 27–30). Robert Greene’in Baştan Çıkarma Sanatı (2024) adlı kitabı, erkeklere kadınları manipüle etmeye yönelik detaylı stratejiler sunarak, bu kültürün söylemsel zeminini derinleştirmiştir. Greene’in (2024) kadını “çözülmesi gereken bir hedef” olarak tanımlaması, PUA pratiğini hegemonik erkeklik normlarıyla daha da bütünleştirmektedir (s. 39).
Bu çalışma, Neil Strauss ve Robert Greene’in metinlerini merkeze alarak, PUA kültürünü feminist kuramlar (hooks, 2004; Butler, 1999), hegemonik erkeklik (Connell, 2005), izlenim yönetimi (Goffman, 2009) ve simülasyon (Baudrillard, 2003) çerçevesinde eleştirel biçimde incelemeyi amaçlamaktadır. Ayrıca bu kültürün Türkiye bağlamındaki dijital uzantılarına da değinilecek, toplumsal cinsiyet ilişkilerinin dönüşümüne dair bir tartışma yürütülecektir.
PUA’nın Kökenleri, Terminolojisi ve Uygulamaları
PUA kültürü, erkeklerin “baştan çıkarma sanatı”nı öğrenmeleri ve kadınlarla romantik veya cinsel ilişkiler kurmada “başarılı” olmaları için geliştirilen bir dizi teknik ve stratejiyi kapsar. PUA hareketi, erkeklere romantik ve cinsel ilişki teknikleri öğreten, özellikle 1990’lardaki internetin gelişimiyle popülerleşen “seduction community” yaklaşımına dayanır (King, 2017, s. 299–306). Bu topluluklar, neoliberal bireycilik ve erkeklik krizlerinin psikolojik ve kültürel zemininde gelişmiş, erkek cinselliğini “becerileştirme” ekseninde yapılandırmıştır (O’Neill, 2018, s. 45–50; Wallace, 2014, s. 2–7). Bu kültürün temelinde, kadınların belirli psikolojik tetikleyicilerle etkileşime sokulabileceği ve manipülatif davranışlarla istenilen sonucun elde edilebileceği varsayımı yatmaktadır. PUA jargonunda sıkça kullanılan terimler bu felsefenin mekanik ve stratejik doğasını yansıtır. Örneğin, kadın tavlamak veya tanışmayı denemek için dışarıya çıkmak “şarj etmek”, sohbeti başlatma teknikleri ise “açılış” olarak bilinir. Bir kadının özgüvenini kırmak için yapılan olumsuz (bazen aşağılayıcı) ancak espriyle karışık yorumlara ise “neg” denir. Kadının erkekten hoşlandığını gösteren işaretler “İLİ” (ilgi işareti) olarak adlandırılırken, bir kadınla tanışmada ve onu “eve götürme” sürecinde PUA’ya yardım eden erkek arkadaşa “kanat” denir. Kadınla cinsel bir birleşme yaşamak “tam kapatma” olarak adlandırılır. Kadınları cezbedecek şeyler hakkında hiçbir anlayışa ya da tavlama yeteneğine sahip olmayan erkekler ise “SHUT” (Sıradan Hüsrana Uğramış Takoz) olarak nitelendirilmektedir (Strauss, 2005, s. 457-465)1. Bu terimler, kadın-erkek ilişkisini bir “oyun” ve kadınları “fethedilmesi gereken hedefler” olarak kodlayan bir düşünce yapısının ürünleridir.
Görsel 1: PUA Mystery, kızlarla birlikte.
İlk modern PUA olarak tanınan Eric Weber’in 1970’te yayınlanan Nasıl Kız Tavlanır (How To Pick Up Girls) adlı kitabı PUA kültürünü başlatmıştır (Strauss, 2005, s. 448). Eric Weber’in 1970’lerde yazdığı flört rehberi, dönemin cinsiyet rollerine sade ama yenilikçi bir yaklaşımla temas eder. 1990’larda Ross Jeffries’in NLP (Nörolinguistik Programlama) tabanlı hileleri, alt.seduction.fast gibi internet forumları ve Neil Strauss’un The Game (2005) adlı kitabının başarısı PUA’yı ana akıma taşımıştır (King, 2017, s. 301–306). Ayrıca topluluk içi “lair” buluşmalarıyla yüz yüze eğitimler yayılmıştır (Encyclopedia.pub, 2022). Bu buluşmalarda karmaşık teknikler yerine dürüstlük ve nezaket öne çıkarılırken erkeklere kadınlarla iletişim kurarken kendilerine güvenmeleri ve doğrudan yaklaşmaları öğütlenir. Bu topluluklar, erkeklere kadınlarla ilişkilerde “stratejik beceriler” öğretir (King, 2017, s. 299–306). Kadınların toplumsal hayattaki artan varlığına yer verse de bu gelişmeleri yalnızca erkeklerin flört açısından nasıl faydalanabileceği bağlamında ele alır. Kadınların kimi durumlarda “flört edilmeyi” hoş karşılayabileceğini öne sürer. Ancak bu yaklaşım, erkek psikolojisine yüzeysel çözümler sunar ve ilişkilerdeki derin dinamikleri göz ardı eder (King, 2017).
Weber, PUA kültüründe bir efsane olarak anılırken Ross Jeffries ise 1988 yılında hipnozla psikolojinin birleşimi olan NLP (Nörolinguistik Programlama) yardımıyla baştan çıkarma sanatını keşfetmiştir. NLP’ye göre bir kişinin duyguları, düşünceleri ve davranışları alt beyni etkileyen şekilde tasarlanmış kelimeler, ifadeler ve jestler vasıtasıyla değiştirilebilir. Jeffries, kendi okulu “Hızlı Baştan Çıkarma”da bu yöntemi anlatıp bir topluluk oluşturmuş ve PUA sahasında en baskın yöntem olması için rakiplerini “yok etmiştir” (Strauss, 2005, s. 51). Bu yöntem PUA’nın “hedefteki” kadının etkilenme hissini bedeni ve beyni arasında sinyal göndererek bu hissi PUA ile bağdaştırmasını sağlamaya dayanır. Örneğin, bir kadınla bir erkekte neyi çekici bulduğunu tartışırken PUA’nın avuç içi yukarı gelecek şekilde elini yukarıda tutması, bu yöntemin bir uygulamasıdır. Böylece kadın bu jesti her gördüğünde PUA’yı çekicilik hissi ile bağdaştıracaktır (Strauss, 2005, s. 59-61).
Weber ve Jeffries gibi öncülerin sistematik yaklaşımları ve geliştirdikleri metodolojiler, PUA kültürünün belirli bir “bilim” veya “sanat” olarak algılanmasının zeminini hazırlarken, bu akımın küresel çapta tanınmasını sağlayan dönüm noktası Neil Strauss’un Oyun kitabı olmuştur. Neil Strauss’un 2005 yılında yayımlanan Oyun: Kadın Avcılarının Gizli Dünyasına Giriş (The Game: Penetrating the Secret Society of Pickup Artists) kitabı, PUA kültürünü küresel çapta popülerleştirmiş ve adeta bir fenomen haline getirmiştir. Bu popülerleşme, yalnızca kitabın sürükleyici anlatımına değil, aynı zamanda o dönemde internetin hızla yükselişi ile oluşan çevrimiçi forumlar ve bloglar gibi yeni medya kanallarının PUA tekniklerinin ve deneyimlerinin hızla yayılmasına olanak tanımasına dayanmaktadır. Kitap, Strauss’un “Style” takma adıyla PUA topluluklarına girişi, çeşitli “guru”lardan (Mystery, Ross Jeffries gibi) dersler alması ve kendi deneyimleriyle edindiği “baştan çıkarma” sırlarını sunar. Bu gurular, aslında flört ve sosyal etkileşimleri sistematik tekniklere dönüştürerek, “baştan çıkarma sanatını” öğrenilebilir bir disiplin olarak sunmuşlardır. Örneğin, Mystery’nin “Mystery Metodu”2 gibi metodolojiler, erkeklerin ilişkilerde karşılaştıkları sorunlara pratik ve tekrarlanabilir bir “çözüm” vaat etmiştir. Bu metoda göre her kadınların PUA’yı arzulaması beynindeki birkaç düğmenin çevrilmesi ile oluşur. Bu nedenle hedefteki kadınları “neg”lemek bu metodolojide önemlidir zira kadınların, PUA yaklaşımını “hak etmesi” gerekir. Üç İLİ görüldüğünde ise “tam kapatma” için “faz değiştirilir” (sıradan bir konuşma yaparken öpüşmeye yaklaşmak için konuyu cinsellikle yüklü bir konuşmaya çekmek gibi).
Robert Greene’in 2003 yılında yayımlanan Baştan Çıkarma Sanatı adlı kitabı ise erkeklerin baştan çıkarma sürecini mutlak bir güç ve ikna oyunu olarak konumlandırır. Kadın başka hiçbir zaman sahip olmadığı iktidara ancak baştan çıkarma sanatıyla inşa ettiği karakteriyle erkekler üzerinde bir iktidar sahibi olmaktadır (Greene, 2024, s. 24). Kitapta baştan çıkarıcı tiplerin tarifinde “kurbanın” yani kadının özne değil, erkek arzusunun pasif hedefi olduğu görülür: “Deniz Perisi erkeğin mantıktan, düzenden ve kendinden kaçış fantezisidir” (Greene, 2024, s. 39). Bu bağlamda Greene’in anlatısı, PUA kültüründeki “oyun kurucu erkek – çözülmesi gereken kadın” paradigmasının kültürel arka planını oluşturur.
Bu tür yönlendirmeler, toplumsal cinsiyetin sabit değil, tekrarlanan davranışlar aracılığıyla inşa edildiği fikrini destekler. Erkek, PUA kültüründe karizmatik, gizemli, kontrolcü bir varlığa dönüşmeye zorlanırken, bu dönüşüm kendi öz benliğinden uzaklaşarak toplumsal olarak kabul gören “etkileyici erkek” karakterine bürünmek anlamına gelir. Bu performatif baskı, yalnızca kadınları değil, erkekleri de özne olmaktan çıkarır; onları rekabet, başarı ve cinsel fetih üzerine kurulu bir gösterinin içine hapseder.
PUA kültürünü Robert Greene’in diliyle birlikte değerlendirdiğimizde, Goffman’ın “gündelik yaşamda benliğin sunumu” teorisi de açıklayıcı hale gelir. Goffman’a (1959) göre bireyler, toplumsal etkileşimde kendilerini sürekli olarak izlenilen aktörler gibi sunarlar (s. 17–30). Greene (2024) bu tiyatral sunumu doğrudan önermektedir: “Her zaman merak uyandırın, yüzeyde fazla şey göstermeyin, imgelerle oynayın” (s. 84). Erkek özne, kendi duygularından, kırılganlıklarından ya da özgün deneyimlerinden uzaklaşıp, baştan çıkarıcı performansını sürdüreceği bir “rol” içine sıkışır. Bu da kırılgan erkekliğin üzerinin örtülmesini, güç simülasyonuyla maskelenmesini sağlar.
Bu tür kitaplar, bir yandan okuyucularda “sırlara” ulaşma gizemiyle merak uyandırırken, diğer yandan da modern ilişkilerde yetersizlik, özgüven eksikliği ve reddedilme korkusu hisseden pek çok erkeğe doğrudan bir “rehber” olarak sunulmuştur. Bu bağlamda, “oyun”, erkeklere toplumsal beklentilerin yarattığı baskı altında “başarılı” olma yolunda bir çıkış kapısı vaat etmiştir. Ancak bunu, kadınları nesneleştiren, erkekliği manipülatif başarı üzerinden tanımlayan ve derinlikli bir bağ kurmaktan ziyade yüzeysel zaferleri hedefleyen bir felsefenin adeta manifestosu niteliğinde yapmıştır. Bu yayınlar, PUA tekniklerini standardize ederek ve bir öğrenme metodu haline getirerek, kültürü bireysel deneyimlerden çıkarıp sistematik bir harekete dönüştürmüş; böylece kültürel yayılımını ve etkisini muazzam derecede artırmıştır. Kitabın sunduğu “ideal erkek” figürü, dışa dönük, özgüvenli, her zaman kontrolü elinde tutan ve kadınlar üzerinde doğal bir “çekiciliğe” sahip olan ancak duygusal derinlikten yoksun bir karakter olarak çizilir. Bu durum, ilişkileri samimi bir bağdan ziyade, belirli kurallarla oynanan bir “oyun”a indirgeyen bir zihniyetin ürünüdür. Greene (2024) kitapta Çapkın karakterini, “sözcükler kadınların en zayıf tarafıdır ve Çapkın baştan çıkarıcı sözlerin ustasıdır” diye tanımlar ( s.56).
Görsel 2: Mystery ve diğer PUA’lar.
PUA Kültürünün Yansımaları
PUA kültürü, başlangıçta erkeklerin özgüvenini artırmayı ve flört becerilerini geliştirmeyi hedefleyen bir kişisel gelişim alt-kültürü olarak görülse de zamanla geniş bir çevrimiçi topluluk ağı haline gelmiştir. İnternet forumları ve bloglar üzerinden binlerce erkek, “field report” denilen deneyim paylaşımları yapmakta, taktik önerilerinde bulunmakta ve hatta birlikte pratik yapmak için yerel gruplar (lair) oluşturmaktadır. Örneğin, 2007’de bir reality show olarak yayınlanan VH1 The Pickup Artist programı ve ardından kurulan çevrimiçi forumlar bu kültürün kitlelere yayılmasında etkili olmuştur (Bratich ve Banet-Weiser, 2019, s. 5005–5007). Türkiye’de de bu küresel akımın yansımaları 2000’lerin sonunda görülmeye başlamıştır. 2008 yılında Hürriyet’te çıkan bir haberde, Sosyal Dinamikler Grubu adıyla bir ekibin Mystery’nin yöntemlerini Türk erkeklerine aktarmak üzere seminerler düzenlemeye hazırlandığı duyurulmuştur. Haberde, grubun Türkiye eğitmeni Gökhan Polat’ın bir gece kulübünde Tempo dergisi muhabirine PUA tekniklerini bizzat gösterdiği aktarılmıştır. Polat, aynı gece üç farklı kadından telefon numarası alıp çıkışta bu numaraları çöpe atarak “erişilmezlik” imajını vurgulamış; kadınlara karşı kibirli, soğuk ve nazlı davranarak onların ilgisini çekmeyi başarmıştır (“Türk Erkeklerine Öneriler”, 2008). Bu örnek, PUA stratejilerinin Türkiye’de de uygulamalı bir gösteri şeklinde tanıtıldığını ve medya aracılığıyla gündeme geldiğini göstermektedir. Ardından kurulan Alfaloji.net gibi forumlar ve Sosyal Dinamikler gibi platformlar, Türkiye’de PUA ve flört eğitimleri etrafında küçük çaplı bir topluluk yaratmıştır.
Öte yandan, 2010’ların ortalarından itibaren PUA kültüründen farklı yönlere evrilen veya onunla kesişen yeni çevrimiçi erkeklik oluşumları ortaya çıkmıştır. Özellikle “Red Pill” (Kırmızı Hap) ve “Incel” (İstemsiz Bekâr) gibi alt-kültürler küresel ölçekte dikkat çekmiştir. “Red Pill” terimi, Matrix filmine gönderme yaparak, erkeklerin feminist toplum düzenine karşı “acı gerçekleri” gördüklerini iddia eden çevrimiçi bir maskülenizm akımını ifade eder. Bu akımın üyeleri, kadın-erkek ilişkilerine dair özcü ve karşıt görüşler geliştirerek kendilerini “gerçekçilik” iddiasıyla konumlandırırlar. Incel ise “involuntary celibate” (istem dışı bekâr) kelimelerinin kısaltması olup romantik veya cinsel ilişki yaşayamadıkları için kadınlara ve toplumun cinsiyet normlarına derin bir öfke besleyen erkeklerin oluşturduğu çevrimiçi topluluğu tanımlar. Jack Bratich ve Sarah Banet-Weiser (2019), 2007–2018 arasındaki dönemde PUA topluluğundan incel topluluğuna bir kaymanın gerçekleştiğini, yani kadın tavlama “guruları”nın öğretilerine maruz kalan geniş erkek kitlesinin bir kısmının, başarı elde edemeyince hayal kırıklığıyla farklı bir çevrede birleştiğini belirtmektedir (s. 5010–5015). PUA söylemi erkeklere belirli bir özgüven inşası vaadederken, bu vaadin gerçekleşmemesi durumunda bazı erkekler bunun suçunu kadınlara ve toplumsal düzene atfetmeye başlamıştır. Sonuçta, incel alt-kültürü, başarısızlığın sorumluluğunu kendi dışında arayan, kadın düşmanlığından beslenen bir söylem geliştirmiştir. Literatürde bu durum ağ bağlantılı mizojini (networked misogyny) olarak tanımlanmakta ve incellerin çevrimiçi forumlarda paylaştıkları kadın düşmanı söylemlerin, zaman zaman çevrimdışı dünyada şiddete dönüşebildiği vurgulanmaktadır (Bratich ve Banet-Weiser, 2019, s. 5021–5025). Nitekim 2014 yılında Santa Barbara’da Elliot Roger tarafından ve 2018 yılında Toronto’da Alek Minassian tarafından gerçekleşen katliamlar, faillerinin incel kimliğini açıkça dile getirmesiyle bu tartışmaları alevlendirmiştir. Bratich ve Banet-Weiser (2019), incel hareketinin dilinde adeta bir “kadınlara karşı savaş” ve isyan söyleminin benimsendiğini, bu eylemlerin “ataerkil düzeni yeniden tesis etme” amacını taşıdığını belirtmektedir (s. 5003–5008). Görüldüğü üzere, PUA ve türevi çevrimiçi erkeklik toplulukları, modern toplumda erkeklik deneyiminin krizine dair farklı açıları yansıtmaktadır. Kimi erkekler çözümü manipülatif taktiklerde ararken, kimileri başarısızlıklarının öfkesini toplumsal düzene karşı yöneltmektedir.
Görsel 3: Style kızlarla birlikte.
Bu bağlamda PUA kültürü ve ilişkili çevrimiçi erkek topluluklarını çeşitli kuramsal perspektifler ışığında incelemek bize farklı bir bakış açısı sağlamaktadır. Albert Bandura’nın Sosyal Öğrenme Kuramı, bu kültür içindeki davranış ve rol model alışverişini anlamak için bir çerçeve sunmaktadır. R. W. Connell’ın Hegemonik Erkeklik Kuramı, PUA ve benzeri akımların toplumsal cinsiyet hiyerarşisindeki yerini ve geleneksel erkeklik normlarıyla ilişkisini analiz etmemize imkan verir. bell hooks’un patriyarka eleştirisi, bu tür erkeklik arayışlarının altında yatan duygusal motivasyonları ve ataerkil sistemin erkekler üzerindeki etkisini sorgulamamızı sağlar. Erving Goffman’ın dramaturjik benlik sunumu kuramı, PUA pratiğinde sergilenen davranışların birer “rol performansı” olarak değerlendirilebileceğini öne sürerken, Jean Baudrillard’ın simülasyon kuramı ise “oyun” metaforu etrafında inşa edilen bu dünyanın gerçekliğini ve hiper-gerçek boyutunu tartışmamıza yardımcı olur. Aşağıda, bu kuramsal perspektiflerin her birini sırasıyla PUA kültürü ve benzeri çevrimiçi topluluklar bağlamında ele alınacaktır.
Görsel 4: Game Global topluluğunun 2023 yılına ait “Best Pickup Artist 2023” etkinlik sonucu
Sosyal Öğrenme Kuramı ve PUA Kültürü
Albert Bandura’nın (1977) Sosyal Öğrenme Kuramı, bireylerin, davranışları büyük ölçüde model alma, gözlem ve taklit yoluyla öğrendiğini söylemektedir (s. 22–25). Bu kurama göre insanlar, özellikle belirli bir davranışı sergileyen modellerin ödüllendirildiğini veya başarılı olduğunu gördüklerinde, o davranışı benimsemeye eğilimli olurlar (Bandura, 1977, s. 88–91). PUA kültürü, tam da böyle bir öğrenme sürecinin sistematik hale getirildiği bir örnek sunar. Tecrübeli PUA eğitmenleri veya “guru”ları, kendi geliştirdikleri flört tekniklerini atölyeler, kitaplar ve çevrimiçi platformlar aracılığıyla yeni katılanlara aktarırlar. Örneğin, Mystery gibi ustaların bar veya kulüp ortamlarında kadınlarla etkileşime girerken sergiledikleri başarılı yaklaşımlar, video kayıtları ve canlı seminerler yoluyla diğer erkeklere model oluşturmuştur. Bu sayede topluluğa yeni giren bir erkek, bir yandan bu ustaların anlatılarını okuyup izleyerek teorik bilgi edinir, diğer yandan kendi pratik denemelerini yaparken çevrimiçi forumlarda geri bildirim alır. Bandura’nın (1977) vurguladığı üzere, öğrenme sürecinde dolaylı pekiştirme de önemli bir yer tutar, birey sadece kendi deneyimlerinden değil, başkalarının deneyimlerinin sonuçlarından da ders çıkarır (s. 56–60). Nitekim PUA forumlarında üyeler, başarılı buldukları diyalog örneklerini, “field report” adı verilen gerçek deneyim hikayelerini paylaşarak birbirlerini motive etmektedir. Bir kullanıcının paylaştığı pozitif sonuç (örneğin, telefon numarası almak veya randevuya ikna etmek), diğer üyeler tarafından övgü alır ve model alınır. Bu şekilde, sosyal öğrenme yoluyla bir bilgi havuzu inşa edilir ve topluluğun kolektif pratiği sürekli olarak gelişir.
Türkiye bağlamında da sosyal öğrenme mekanizmasını görmek mümkündür. Yukarıda bahsedilen Gökhan Polat örneğinde, Polat’ın Tempo dergisi ekibine canlı uygulama yapması, aslında bir model olma durumudur. Polat, Mystery’nin yöntemlerini öğrenip kendi kültürel bağlamında uygulayarak başarı elde etmiş ve böylece Türk PUA meraklılarına yerel bir model sunmuştur. Sonraki yıllarda Alfaloji.net gibi Türkçe forumlarda, üyelerin birbirine tavsiyeler verdiği ve tecrübelerini aktardığı görülmüştür. Bu paylaşımlarda, örneğin bir erkeğin kalabalık bir ortamda nasıl özgüvenli görünebileceği, ilk konuşmayı başlatmak için hangi “açılış cümleleri”nin kullanılabileceği gibi konularda ortak bir davranış repertuvarı oluşmuştur. Bandura’nın (1977) belirttiği gibi, bireyler eylemlerinin sonucunda ödül veya ceza görmeseler bile, öğrenilmiş beklentiler doğrultusunda hareket edebilirler (s. 171–175). PUA topluluğunda da erkekler, başarılı örneklerin verdiği özgüvenle, ödüle (örneğin, bir ilişkiyi) henüz erişmeden önce bile bu davranışları sergilemeye istekli hale gelirler. Kısacası, PUA pratiği kolektif bir öğrenme laboratuvarı gibidir. Sosyal öğrenme yoluyla oluşan normlar, dil ve stratejiler, topluluğun sürekliliğini ve genişlemesini mümkün kılar.
Hegemonik Erkeklik ve Rekabetçi Maskülenite
Syliva Walby (1997) patriyarka kavramını “erkeklerin kadınlar üzerinde egemen olduğu, kadınları ezdiği ve sömürdüğü toplumsal yapılar sistemi” olarak tanımlar (s. 39). PUA kültürü, sunduğu teknikler ve dayandığı zihniyetle, bu patriyarkal yapının mevcut formlarını yeniden üretir ve güçlendirir. Kadınları manipüle edilebilir “hedef”ler olarak gören, rızayı ikinci plana atan ve erkeklerin mutlak “başarı”sını yücelten bu felsefe, kadınların öznelliğini ve eşitliğini reddederek patriyarkal tahakkümün devamına hizmet eder. İlişkilerde erkeklerin üstünlüğünü ve kontrolünü vurgulayan PUA pratikleri, bu egemenlik sisteminin yansımaları olarak görülebilir. Kadınlar ilgi vermediğinde onları “cezalandırmak” veya kadınların ilgisini çekmek için onları “neg”lemek PUA felsefesinin manipülatif taktiklerinin temelini oluşturan, ilişkileri bir güç mücadelesi olarak gören ve kadınları duygusal olarak kontrol etmeyi amaçlayan davranışlardır.
Style’ın, kadınları aşağılayan, kullanan ve küçük düşüren arkadaşı Dustin’i kendine örnek alarak PUA kültürüne adım atması (Strauss, 2005, s. 185) bu patriyarkal zihniyetin ve manipülatif yaklaşımların kişisel deneyimler aracılığıyla nasıl içselleştirildiğini ve normalize edildiğini açıkça göstermektedir. Dustin’in tavırları, Style için adeta bir “başarı” modeli sunmuş ve PUA dünyasının sunduğu “güç” yanılsamasına kapılmasını sağlamıştır. Bir zaman sonra bu kültürün bir “saplantı” haline gelmesi ve PUA’ların her kadını baştan çıkarabileceklerine inanarak bu yola başvurması (Strauss, 2005, s. 238-239) de patriyarkanın erkeklere sunduğu bir “güç zehirlenmesi” olarak okunabilir. Dustin’in Style’dan özür dilerken “Kendi yaptığımın bir insanın ulaşabileceği en üst ideali olduğunu göstererek seni bu kadın tavlama işine ben sürükledim.” cümlesini kurması (Strauss, 2005, s. 185) PUA kültürünün yalnızca yüzeysel bir flört rehberi olmaktan öte, patriyarkal normları pekiştiren ve bireysel deneyimler üzerinden toksik erkeklik algılarını yeniden üreten tehlikeli bir sistem olduğunu gözler önüne serer.
Bu patriyarkal yeniden üretimin bir başka önemli boyutu ise PUA kültürünün benimsediği hegemonik erkeklik modelidir. R.W. Connell ve Messerschmidt hegemonik erkekliği, erkeklerin kadınlar üzerindeki tahakkümünün devam etmesini sağlayan uygulama örüntüsü olarak açıklar (2005) ve Connell (1987) “hegemonik erkeklik daima kadınlarla ilgili olduğu kadar, ikincil konuma itilmiş çeşitli erkeklik biçimleriyle ilgili olarak da inşa edildiğini” (s. 268) belirtir. R. W. Connell’ın (2019) Hegemonik Erkeklik kavramsallaştırması, modern toplumda farklı erkeklik türleri arasındaki güç hiyerarşisini açıklamak için kullanılır (s. 76–81). Hegemonik erkeklik, belirli bir tarihsel dönemde erkekliği en üstte kabul gören, normatif idealine işaret eder; diğer erkeklik türleri (örneğin, marjinalleştirilmiş veya madun erkeklikler) bu idealle ilişkilerine göre konumlanmaktadırlar (Connell, 2019, s. 149–157).
Görsel 5: Mystery ve Style.
PUA’ların önerdiği “erkeklik” modeli, toplumsal olarak kabul görmüş, imkânsız bir erkeklik idealinin (güçlü, başarılı, duygusal olarak mesafeli, cinsel olarak aktif, otorite sahibi vb.) (Goldberg, 1976, s. 125-137) yeniden inşasına katkıda bulunur. PUA’lar, kendi “çekicilik”lerini bu baskın özellikler üzerinden tanımlarken, diğer erkeklik biçimlerini (duygusal, kırılgan, pasif) zayıf veya “başarısız” addederek dışlarlar. Özellikle “SHUT” olarak nitelendirilen erkeklere yönelik dışlayıcı dil, PUA kültürünün kendi içindeki erkek ayrımcılığını ve hegemonik erkeklik normlarına uymayanları nasıl damgaladığını gösterip hegemonik erkekliğin diğer erkeklikler üzerindeki tahakkümünü ve toplumsal cinsiyet hiyerarşisini pekiştirir. PUA’nın vaat ettiği “başarı” bireyleri hegemonik erkeklik normlarına sıkı sıkıya bağlayan ve onlara toplumsal bir güç yanılsaması sunan tehlikeli bir uyumlanma süreci olarak işlev görür. PUA öğretilerine baktığımızda, ideal erkek profilinin özgüvenli, baskın, cinsel açıdan başarılı ve kadınlar üzerinde sözde “doğal” bir çekiciliğe sahip kişi olduğu görülür. Bu profil, aslında hegemonik erkeklik idealiyle örtüşmektedir.
PUA’nın temelinde, “alfalık” kavramı yatar; PUA’lar, liderlik, kendine güven ve kontrol gibi özelliklere sahip, diğer erkeklerden üstün ve kadınlar tarafından doğal olarak arzulanan bir “alfa erkek” imajını benimsemeyi hedeflerler. Bu zihniyet, Neil Strauss’un kitabında defalarca tekrarlanır. Strauss, PUA topluluğuna girmeden önceki temel erkeklik motivasyonlarını ve kişisel yetersizlik hissini şu sözlerle ortaya koyar: “Ergen çağda bir erkeği yönlendiren iki şey vardır: Bir tanesi güç, başarı ve marifet, diğeri ise sevgi, birliktelik ve sekstir… Onların (PUA’ların) karşısına geçiyor olmak, ayağa kalkıp yarım bir erkek olduğunuzu kabul etmek anlamına geliyordu.” (Strauss, 2005, s. 29). Bu düşünce yapısı, “erkekleri yönetin, kadınları da yönetirsiniz” (Strauss, 2005, s. 303) gibi düsturlarla ve diğer erkekleri “alfalıktan atma” (Strauss, 2005, s. 255-257) gibi rekabetçi stratejilerle pekiştirilir. Hatta Strauss, rekabetin odağının kadınlardan erkeklere nasıl kaydığını şu çarpıcı itirafla gözler önüne serer: “Topluluğa katılmadan önce, kadınlar konusunda başarısız olmaktan korkuyordum. Şu anda erkeklere karşı başarısız olmaktan korkuyorum.” (Strauss, 2005, s. 233). Tüm bu ifadeler, PUA kültürünün ilişkileri bir güç mücadelesi olarak ele aldığını ve erkeklerin hem kadınlar hem de diğer erkekler üzerinde mutlak bir kontrol kurma arayışında olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Mystery’nin ve diğer PUA figürlerinin kendi başarılarını anlatırken çizdikleri portre, fiziksel görünümden ziyade sosyal becerileri ve psikolojik üstünlüğüyle ön plana çıkan “alfamsı” erkektir. Örneğin Mystery (2006), öğrencilerine “alpha male” tavrını benimsemelerini, sosyal gruplarda liderlik pozisyonuna geçmelerini ve rekabetçi bir mizah anlayışıyla (neg ve takılma yoluyla) kadınların dikkatini çekmelerini öğütler (s. 77–80). Bu tavsiyeler, erkekler arası hiyerarşide üst sıralarda yer alma arzusunu yansıtır. Dolayısıyla PUA pratiği, erkeklerin hegemonik konuma yaklaşmak için bireysel düzeyde verdikleri bir mücadele olarak okunabilir.
PUA kültürü ve ona paralel oluşan Red Pill söylemi, aslında hegemonik erkeklik idealine hem bir meydan okuma, hem de onu yeniden üretme çabası olarak görülebilir. Bir yandan, bu topluluklar geleneksel anlamda çekici ve güçlü erkek imgesine ulaşmak için kendi stratejilerini geliştirirler, diğer yandan, bu stratejiler ataerkil normların pekiştirilmesine hizmet edebilir. Red Pill ve incel topluluklarının söylemi, hegemonik erkeklik nosyonuyla daha çelişkili bir ilişkiye sahiptir. Red Pill üyeleri, sıklıkla günümüz toplumunda “erkekliğin krizi” yaşandığını, feminizmin ve modern değerlerin erkekleri ikincil konuma ittiğini ileri sürer. Paradoksal biçimde bu söylem, hegemonik erkeklik idealinin sarsılmasından doğan bir tepki gibidir, bir başka deyişle, eskiden erkeklere atfedilen ayrıcalıkların (örneğin aile içinde veya iş hayatında otomatik iktidar sahibi olma) artık garanti olmaması karşısında duyulan bir rahatsızlık dile getirilir. Bu gruplar, kendilerini “ezilen erkekler” olarak çerçevelerken, aslında özlemini duydukları şey patriyarkal düzende kendiliğinden gelen bir hegemonik statüdür. İncel grubunda ise durum daha da çetrefillidir. Bu erkekler, hegemonik erkeklik idealine ulaşamadıkları (çekici bir partner bulamadıkları, cinsel deneyim yaşayamadıkları) için toplumdan dışlandıklarını düşünür ve bunu kadınların tercihleriyle açıklamaya çalışırlar (Çakmak, 2025, s. 80–83). Bir bakıma inceller, hegemonik erkeklik sisteminin “kaybedenleri” olduklarını kabul etmekte, fakat suçu sistemden ziyade bu sistemi değiştiren güçlere (feminist hareket, cinsel özgürlük vb.) atfetmektedirler.
Robert Greene’in (2024) erkek baştan çıkarıcı arketipi olan Rake (Türkçede Çapkın ya da Baştan Çıkarıcı olarak anılır), tutkulu ve ısrarcı avcı rolüyle kadın fantezilerini hedef almaktadır. Rake tiplemesi, kadınlara arzulandıklarını hissettirirken, geleneksel ahlaki kısıtları umursamaz bir tavır sergilemektedir. Rake karakteri, “kadın peşinde uç noktalara gitmeye hazır, sadakatsiz, dürüst olmayan, hatta ahlaksız olabilen ama tüm bunlar onun çekiciliğini artıran” bir figür olarak tanımlanmaktadır (s.35). Bu tanım, erkeklik konusunda kültürel bir ideal tipi yansıtır, bu ideal, hegemonik erkeklik kavramıyla açıklanabilmektedir.
Connell’ın (2019) hegemonik erkeklik kuramı, tüm erkeklerin aslında bu ideal karşısında konumlandığını ve çoğunluğun ona boyun eğerek dolaylı kazanç elde ettiğini belirtir (s. 149–157). PUA ve Red Pill gibi hareketler de, sonuçta ataerkil sistemin ödüllendirdiği erkeklik biçimine erişmeye çalışır veya onun elden gittiği duygusuyla hareket eder. Bu noktada, Türkiye’den bir örnek, hegemonik erkeklik söyleminin dijital kültürde nasıl tartışıldığını göstermektedir. 2020 yılında Türkiye’de Twitter’da gündem olan #erkekyerinibilsin etiketi, mizahi bir dille erkeklere geleneksel kadın rollerini yakıştırarak cinsiyetçi normları tersine çevirmiştir. Fehmiye E. Öztürk (2021), bu hashtag etrafında gelişen söylemi inceleyerek, internet alt kültüründe hegemonik erkeklik dilinin nasıl dijital bir dönüşüm geçirdiğini ortaya koymuştur (s. 115–118). Öztürk’ün (2021) bulgularına göre, kadınların başlattığı bu esprili hareket, birçok erkeğin katılımıyla büyümüş ve aslında erkeklik olgusunun toplumda nasıl sorgulanabildiğine dair önemli bir örnek teşkil etmiştir (s. 110–112). Bu örnek, hegemonik erkeklik idealinin bile dijital çağda müzakere edilir hale geldiğine işaret eder. PUA ve Red Pill toplulukları ise bu müzakerede çoğunlukla savunmacı bir pozisyon alarak, kendi maskülenitelerini pekiştirme arayışına girmişlerdir.
Hegemonik erkeklik perspektifi, PUA/Red Pill/incel gibi oluşumların hem mevcut erkeklik hiyerarşilerine yanıt verdiğini, hem de zaman zaman bunları yeniden üreterek pekiştirdiğini göstermektedir. Bu topluluklar, erkekler arası rekabet, kadınları “elde edilecek hedefler” olarak görmek ve güç/iktidar ilişkilerine odaklanmak bakımından klasik ataerkil söylemle örtüşürler. Ancak aynı zamanda, bu grupların varlığı, modern erkekliğin yaşadığı tatminsizlik ve uyumsuzlukların bir yansıması olarak, hegemonik modelin her erkek için ulaşılabilir olmadığı gerçeğini de ortaya koymaktadır (Connell, 2019, s. 82–85).
Görsel 6: Matador ve Mystery, kızlarla.
Patriyarkanın Erkekler Üzerindeki Etkisi ve Duygusal Boyut
Feminist yazar bell hooks, The Will to Change: Men, Masculinity, and Love (2004) adlı kitabında, patriyarkanın erkekler üzerinde yarattığı duygusal tahribata dikkat çekerek, erkeklerin değişim ve şifa süreçlerine odaklanmaktadır. hooks’a (2004) göre ataerkil toplum, erkek çocuklarını küçük yaştan itibaren duygusal açıdan baskılayarak ve onlara kırılganlıklarını gizlemeyi öğreterek, hem kadınlara hem de kendilerine yabancılaşmalarına yol açmaktadır (s. 33–36). Bu bağlamda bakıldığında, PUA ve benzeri toplulukların ortaya çıkışı, aslında patriyarkal kültürün erkeklerde yarattığı bazı boşluklara ve yaralara verilen bir tepki olarak da okunabilmektedir.
PUA kültürünün katılımcıları genellikle romantik ilişkilerde başarısızlık, güvensizlik veya sosyal beceri eksikliği gibi hislerle bu topluluğa çekilmektedir. Patriyarkal toplumsal normlar ise erkeklerden her zaman güçlü olmalarını bekleyerek, bu genç erkekler üzerinde büyük bir baskı kurmaktadır. hooks (2004), erkek çocukların toplumsal beklentiler yüzünden gerçek duygularını bastırmak zorunda kaldıklarını ve sevgi ihtiyacını ifade edemediklerini vurgulamaktadır (s. 1–5). Bu bastırılmış duygular, ileride ya şiddet ve öfke olarak dışavurulmakta ya da derin bir değersizlik hissine dönüşebilmektedir. Nitekim incel vakalarında, kadınlar tarafından sürekli reddedilen erkeklerin hissettiği aşağılanma ve incinme duygusunun, zamanla kadınlara karşı organize bir nefrete dönüştüğünü görmekteyiz. hooks’un (2004) patriyarka eleştirisi, bu tür nefret ve öfkenin altında aslında toplumun erkeklere dayattığı sağlıksız erkeklik kurgusunun yattığına işaret etmektedir (s. 68–72). Yani, erkeklere duygusal ifade kanalları sunmayan, zayıflığı affetmeyen ve sevgiyi koşullu hale getiren ataerkil düzen, birçok erkeği duygusal olarak yaralı bireylere dönüştürmektedir. Neil Strauss’un bizzat PUA “guruları”ndan aktardığı şu tavsiye, bu duygusal bastırma döngüsünü açıkça ortaya koymaktadır: “Bazen utangaç olacaksınız, bazen kendinizde; ama her zaman duygularınıza ayakkabınızın içindeki çakıl taşı gibi davranmalısınız. Rahatsızlık vericidir ama çok fazla umursanmaz. O bu denklemin bir parçası değildir.” (Strauss, 2005, s. 32).
PUA pratiği yüzeysel olarak bakıldığında bu duygusal boyutu ele almıyor gibi görünse de, aslında arka planda benzer temalar mevcuttur. Örneğin, birçok PUA forumunda üyeler sadece teknik konuşmaz, aynı zamanda reddedilme korkusu, özgüven eksikliği gibi meselelerini de paylaşır ve birbirlerine destek olmaya çalışırlar. Ancak bu destek, hooks’un önerdiği gibi sağlıklı bir duygusal farkındalık temelinde değil, yine ataerkil değerler çerçevesinde verilmektedir. Yani bir erkek kendini yetersiz hissettiğinde, topluluktaki diğerleri ona “daha agresif olmasını”, “duygularını önemsememesini” ve “oyunu kuralına göre oynamasını” öğütlemektedir. Bu, patriyarkanın duyguları bastırma döngüsünün bir devamıdır (hooks, 2004, s. 79–82). Oysa hooks, erkeklerin iyileşmesinin yolunun sevme kapasitesini yeniden kazanmak, empatiyi ve duygusal zekâyı geliştirmek olduğunu savunmaktadır. Patriyarkal “erkeklik” kalıbı ise tam tersine, sevgiyi bir zayıflık emaresi olarak kodlayarak erkekleri duygusal körleşmeye itmektedir.
Red Pill söyleminde de benzer bir duygusal çarpıklık gözlenmektedir. Bu topluluk, kadınları çoğunlukla manipülatif ve güvenilmez bir düşman olarak resmederek, erkeklere “duygusal yatırım yapmamayı” tavsiye etmektedir. Örneğin Red Pill jargonunda “oneitis” terimi, bir erkeğin bir kadına takıntılı biçimde bağlanmasını anlatır ve son derece olumsuz bir durum olarak tasvir edilmektedir. Atilla Akalın (2024), Red Pill hareketinde “oneitis’ten kaçınma” öğüdünün, erkekleri duygusal yakınlık kurmaktan alıkoyan bir pranga olduğunu belirtmektedir (s. 12–15). Akalın’ın (2024) çalışması, bu kavramın aslında bağlamından koparılarak ele alındığında (yani anti-feminist içerikten arındırıldığında) sağlıklı ilişkiler kurmak için bir uyarı niteliği de taşıyabileceğini, ancak Red Pill çevrelerinde bunun kadın düşmanlığı ve duygusal katılıkla birleştiğini göstermektedir (s. 18–20). Buradan da anlaşılacağı üzere, PUA ve Red Pill dünyasında erkeklere verilen mesaj, “aşık olma, zaaf gösterme, hep kontrollü ve gerektiğinde acımasız ol” şeklinde özetlenebilecek, patriyarkanın sert erkeklik idealinden beslenen bir mesajdır.
Kadınlar da patriyarkal düzenden büyük zarar almaktadır. bell hooks (2004), patriyarkal toplumsal düzende kadınların cinselliklerini güçlenmek için kullanabilecekleri alanların sınırlı olduğunu, çünkü sisteme içkin kadın düşmanı değerlerin bunu tehlikeli gördüğünü ifade eder. Robert Greene’in “kutsal fahişe” örneği, kadınların patriyarkanın koyduğu sınırları yine patriyarkanın diliyle (masumiyet, erdem, annelik imgesiyle) aşabildiğini göstermektedir. Bu kadınlar, patriyarkal düzenin erkeklere verdiği cinsel ayrıcalıkları kendi lehlerine çevirip iktidar ilişkilerini altüst eden bir simülasyon yaratırlar. Erkek, karşısındaki kadını hem azize hem metres olarak görmeye başladığında, kadına boyun eğmeye daha açık hale gelmektedir. Sonuçta “kutsal fahişe”, patriyarkanın cinsel çifte standardını kullanarak erkek üzerinde güç kazanan bir figür olarak belirir ve Greene’in de vurguladığı gibi “erkekler üzerinde muazzam bir nüfuz” elde etmektedir (Greene, 2024, s.121)
bell hooks (2004) , patriyarkal düşünce kalıplarını kırmadan erkeklerin gerçek anlamda mutlu ve bütünlüklü bir yaşam süremeyeceğini vurgulamaktadır (s. 101–105). PUA kültürü ise erkeklere mutluluğun formülü olarak yine patriyarkanın onayladığı türden bir erkeklik (çok sayıda cinsel partner, duygusal mesafe, güç oyunları) sunmaktadır. Bu nedenle hooks’un perspektifinden bakıldığında, PUA ve türevleri, erkeklerin özünde ihtiyaç duyduğu dönüşümü sağlamaktan uzak, hatta engelleyici oluşumlar olarak değerlendirilmektedir. Patriyarka, kadınları baskılamakla kalmaz, erkekleri de duygusal anlamda sakatlar, bu topluluklar ise maalesef bu sakatlığın farkına varmak yerine onu derinleştiren birer yankı odası işlevi görmektedir.
Benliğin Sunumu ve Performans Olarak “Oyun”
Judith Butler’a göre toplumsal cinsiyet, doğuştan gelen biyolojik bir özellik olmaktan ziyade, bireylerin sürekli olarak gerçekleştirdiği bir dizi toplumsal performansla şekillenir. Bu performanslar keyfi seçimler değil; aksine, doğuştan itibaren bireylere dayatılan ve tekrar ettirilen ritüeller, alışkanlıklar ve davranış kalıpları aracılığıyla bilinçdışı bir şekilde ortaya konan edimlerdir (Butler, 1999, s. 221-241). PUA’ların “oyun” kavramı ve önerdiği stratejiler, erkekliğin bir performans olarak inşa edildiğini net bir şekilde gösterir. PUA felsefesi, erkeklere belirli bir “rol” oynamalarını, belirli jestleri, duruşları, ses tonlarını ve konuşma kalıplarını benimsemelerini öğretir. Bu performatif baskının en somut örneklerinden biri, erkeklerin dikkat çekmek için sıradanlıktan sıyrılmalarını öğütleyen “tavuskuşu teorisi”dir. Neil Strauss’un kitabında, PUA gurusu Mystery’nin bir öğrenciye verdiği ders, bu teorinin mantığını açıkça ortaya koyar: “Ortalama görünüyorsun. İnsanlar, sıradan görünürlerse, bir sürü kadını baştan çıkarabileceklerini düşünürler. Doğru değil. Özelleşmek zorundasın. Eğer sıradan görünürsen, sıradan kızlarla olursun… Eğer 10 numaraları almak istiyorsan, tavuskuşu teorisini öğrenmelisin.” (Strauss, 2005, s. 35). Görüldüğü gibi bu teori, otantik benliği reddederek, erkekliği tamamen görünüş ve strateji üzerine kurulu bir performansa indirger. Bu performans, toplumsal cinsiyet normlarını yeniden üretirken, bireyin kendi benliğini gizlemesine ve gerçek duygusal bağlantılar kurmaktan uzaklaşmasına neden olabilir.
Görsel 7: Mystery ve Style “tavuskuşu teorisi”ni uygularken.
Robert Greene’in (2024) Baştan Çıkarma Sanat kitabında belirttiğine göre İdeal Aşık tiplemesi, hedef aldığı kişinin derin özlemlerini ve hayallerini keşfedip onlara ayna tutan baştan çıkarıcıdır. Bu tipleme, karşısındaki insanın gençlik ideallerinin veya doyurulmamış duygusal ihtiyaçlarının somutlaşmış hali gibi davranır. “İdeal Aşık sizin fantezinizi yansıtır; ihtiyaç duyduğunuz illüzyonu yaratmada adeta bir sanatçıdır” (s.131). Bu tanım doğrudan bir performans olgusuna işaret etmektedir. İdeal Âşık, kendi gerçek kişiliğini arka plana çekip hedefinin arzu ettiği kişiye dönüşerek sahne alır; başka bir deyişle, bir rol oynar.
Erving Goffman’ın (2009) Benliğin Sunumu kuramı, günlük yaşamda bireylerin kendilerini adeta bir tiyatro sahnesindeymişçesine rol yaparak sunduklarını öne sürmektedir (s. 25–30). Gündelik etkileşimler sırasında insanlar, karşısındakiler üzerinde bıraktıkları izlenimi kontrol etmeye çalışır, buna uygun olarak yüz ifadelerini, beden dilini, konuşma tonunu ve söylemlerini kontrol altına almaya çalışmaktadır (Goffman, 2009, s. 58–63). PUA kültürü, Goffman’ın kavramsallaştırdığı bu çerçevenin flört bağlamında sistematik şekilde kullanıma sokulduğu bir alan olarak düşünülmektedir. Bir PUA, bar ortamına girdiğinde sahneye çıkan bir aktör gibidir. Belirli bir karakter (örneğin gizemli erkek, eğlenceli çapkın, umursamaz “cool” tip) üstlenir ve etrafındaki izleyicilere (kadınlar ve hatta diğer erkekler) bu rolün gereklerine uygun şekilde performans sergiler.
Goffman’ın (2009) “ön bölge” ve “arka bölge” kavramları burada açıklayıcı olabilir (s. 94–99). Ön bölge, bireyin toplum önünde rolünü oynadığı sahnedir. PUA için ön bölge, kulüpte veya sosyal medyada kendini gösterdiği alandır. Bu alanda PUA, mümkün olduğunca hatasız ve idealize edilmiş bir benlik sunmaya gayret eder. Özgüvenli duruş, hazır espriler, stratejik sessizlikler ve “Peacocking” denilen dikkat çekici giyim tarzı (örneğin şapka, ilginç aksesuarlar) da yine ön bölgede sergilenen kostümlerdir. Buna karşın arka bölge, aktörün provası yaptığı veya rol dışında kaldığı alanı temsil etmektedir. PUA topluluğunda arka bölge, forumlardaki yazışmalarda veya evde ayna karşısında yaklaşım cümlelerini tekrar ettikleri, gerçek hayatta denedikleri numaraların analizini ettikleri yerdir. Goffman’a (2009) göre bireyler arka bölgede, ön bölgede saklamak zorunda oldukları zaaflarını açıkça yaşayabilirler (s. 99–101). Nitekim birçok PUA, saha raporlarında başarısız girişimlerini veya hissettikleri korkuyu itiraf ederek birbirlerine iç döker, fakat dış dünyada bunları asla belli etmezler.
PUA stratejilerinin çoğu, temelde izlenim yönetimi teknikleridir. Örneğin, “neg atmak” olarak bilinen ve kadına hafif küçümseyici bir mizahla yaklaşma taktiği, Goffman’ın (2009) terimleriyle, karşı tarafın öz izlenimini sarsarak kendi değerini yükseltme çabasından ibarettir (s. 45–47). Yine “beden dilini açarak mekânda alan kaplama” veya “konuşurken göz teması kesmeme” gibi öneriler, sahnedeki aktörün seyirciyi etkilemek için başvurduğu rol yapma araçlarıdır. Goffman (2009), insanların sosyal etkileşimde karşılıklı olarak birbirlerinin performanslarını onayladığını veya reddettiğini belirtmektedir (s. 66–69). PUA oyununda da bu dinamik net biçimde görülmektedir. Erkek, çekici bir rolü başarıyla oynarsa kadın hedef onun performansını “kabul eder” ve flört devam eder, eğer rol inandırıcı olmaz veya hataya düşerse kadın o etkileşimi sonlandırır, bu durum PUA literatüründe “setin dağılması” olarak anılmaktadır.
Ayrıca Goffman’ın (2009) kavramsallaştırdığı “maskeler” PUA pratiğinde önemli bir yer tutmaktadır. Birçok erkeğin günlük hayatında utangaç veya sakin bir karakteri varken, PUA yöntemlerini uygularken bambaşka bir maskeye büründüğü görülmektedir. Bu maskeler, aslında Goffman’ın işaret ettiği gibi, belirli bir amaca yönelik düzenlenmiş sahte benliklerdir (s. 120–123). Greene’in (2024) İdeal Âşık tiplemesi tam da böyle bir “sosyodramatik” yeteneği tanımlar: Baştan çıkarıcı, muhatabının hayalindeki ideal partner kim ise o rolü üstlenir (s.131). Örneğin, hedefi macera ve özgürlük arzuluyorsa İdeal Âşık maceracı bir ruh sergiler, eğer karşı taraf derin bir ruhsal bağ peşindeyse mistik ve anlayışlı bir kimliğe bürünür. Bunu yaparken de gerçek benliğinin bazı yönlerini sakınmak veya abartmak suretiyle sahte ama ikna edici bir kimlik performansı ortaya koyar. Greene (2024), İdeal Aşık’ın “gereken illüzyonu yaratmadaki ustalığı” sayesinde “baştan çıkarıcılık gücünün sınırsız” olabileceğini söyler, çünkü hedef kişi, kendi arzusunun gerçekleştiğine inanarak bu illüzyona kapılır (s.86-89). Örneğin kendi anlatımlarında bazı PUA’lar, eskiden içine kapanık bir “inek öğrenci” iken bu tekniklerle gecelerin aranan çapkınına dönüştüklerini yazarlar, burada aslında yaptıkları şey, yeni bir toplumsal role ilişkin kodları öğrenip bunları kendi kişilik maskelerine entegre etmektir. Böylece, Goffman’ın perspektifinden bakarsak, PUA kültürü erkeklere “başarılı flörtçü” rolünün senaryosunu sunmakta ve onlar da bu rolü gerçek hayatta prova etmektedir.
İncel ve Red Pill çevrelerinde de Goffman’cı izlenim yönetimi tartışılır, ancak daha karanlık bir tonda. Bu gruplar, kadınların da flört sırasında çeşitli roller yaptığını (örneğin “iyi kız” maskesi taktığını ama aslında çıkarcı olduğunu) iddia ederek, sosyal etkileşimi sürekli bir aldatmaca olarak görmeye eğilimlidirler. Bu yüzden, örneğin Red Pill rehberlerinde erkeklere “kırmızı hap bilgisiyle kadının maskesini düşürme” tavsiyeleri verilmektedir. Yani herkesin bir maske taktığı ve gerçek niyetini gizlediği varsayılmaktadır. Aslında bu yaklaşım, Goffman’ın kuramının popüler ve şüpheci bir yorumudur. Toplumsal etkileşim tamamıyla stratejiktir ve samimiyet nadir veya imkânsızdır olduğu inancıyla hareket etmektedirler. Böyle bir inançla hareket eden erkekler, elbette, sağlıklı ve dürüst ilişkiler kurmakta zorlanmaktadır çünkü karşılarındakine de kendilerine de güven duymamaktadırlar.
Sonuç olarak, Goffman’ın benlik sunumu kuramı PUA pratiğini anlamlandırmada kilit bir araç sunmaktadır. PUA, romantik etkileşimi bir tiyatro oyununa dönüştürmekte, replikleri, kostümleri ve sahne ışıklarını önceden hazırlayarak sahneye çıkmaktadır. Bu performatif yön, bir yandan katılımcılara belirli bir özgüven sağlarken, öte yandan ilişkilerin otantik doğasını gölgeleyebilmektedir. Hem erkek hem de kadın, birbirine karşı gerçek benliklerini değil, öğretilmiş rollerini sergiler hale gelmektedir. Bu durum, uzun vadede karşılıklı güven ve yakınlık oluşumunu zorlaştırabilmektedir.
Görsel 8: PUA Matador, Mystery ve Style kızlarla birlikte.
Simülasyon Kuramı: “Oyun”un Gerçekliği ve Hiper-Gerçeklik
Fransız düşünür Jean Baudrillard’ın (2003) Simülasyon Kuramı, modern dünyada gerçek ile temsil arasındaki ayrımın bulanıklaştığını, simülakr adı verilen gerçeklik kopyalarının artık gerçeğin yerini aldığını öne sürmektedir (s. 13–17). Baudrillard’a (2003) göre çağımız, hakikatin yerini imgelerin, işaretlerin ve kurgusal gerçekliklerin aldığı bir hiper-gerçeklik çağıdır (s. 156–160). PUA kültürünü bu kuramsal bakışla ele alırsak, karşımıza ilginç bir tablo çıkmaktadır. PUA pratiği, insani etkileşimlerin (flörtün, çekimin, ilişkinin) karmaşık gerçekliğini alarak onu belirli semboller ve kurallar dizisine indirgeyen bir simülasyon oyununa dönüştürmektedir.
PUA terminolojisinde kadınlar genellikle “HB9” veya “HB10” (Hot Babe 9/10) gibi skorlarla anılırken, etkileşim süreçleri “Aşama Açılış – Aşama Çekim – Aşama Kapanış” gibi şemalara ayrıştırılmaktadır. Bu, gerçekte son derece çeşitli ve öznellik içeren bir insani deneyimin, soyut bir model halinde yeniden üretilmesidir. Bir anlamda, Baudrillard’ın (2003) dediği gibi, burada bir harita, gerçek coğrafyanın önüne geçmiştir (s. 9–12). PUA’lar, gerçek flört etkileşimlerini yaşamadan önce zihinlerinde ve forumlarda bu haritayı çalışırlar, kadınlar ve erkekler arasındaki ilişkiler, kendi dinamik koşullarından koparılarak bir “Game” (Oyun) simulakrına dönüşmüştür. Bu oyunda başarı, sayısal göstergelerle (telefon numarası sayısı, cinsel birliktelik sayısı vb.) ölçülür hale gelirken, bu da Baudrillard’ın hiper-gerçeklik tanımıyla örtüşmektedir. Niceliksel göstergeler, niteliksel gerçekliğin yerine geçmektedir.
Baudrillard (2003) ayrıca, simülakrların başlangıçta gerçeğin taklidi olarak ortaya çıktığını, fakat zamanla gerçek bir referansı kalmayan, kendi kendine işleyen bir düzene dönüştüğünü belirtmektedir (s. 112–115). PUA kültürü de başlangıçta gerçek flört deneyimlerinden çıkarılan derslerle şekillense de zamanla kendi jargonunu, efsanelerini ve üretilmiş gerçekliğini yaratmaktadır. Örneğin “alpha” ve “beta” erkek ayrımı, bu çevrelerin gerçek dünyaya giydirdiği bir simülasyon modelidir, sanki her erkekte sabit bir alfa-beta özelliği varmış gibi davranılır ve tüm sosyal etkileşimler bu kurgusal ikiliğe göre yorumlanmaktadır. Bu bakış açısı, Baudrillard’ın tarif ettiği şekilde, gerçek dünyadaki karmaşık insani özelliklerin üstüne yapıştırılmış bir simülasyon perdesidir ve birçok katılımcı için bu perde gerçekliğin kendisinden daha inandırıcı hale gelmektedir. Red Pill söyleminde sıkça bahsedilen “Matrix’ten çıkmak” metaforu ironik biçimde tam da bir simülasyon eleştirisidir. Bu gruplar, ana akım toplumsal cinsiyet öğretilerinin bir yanılsama (simülasyon) olduğunu, “kırmızı hapı alanların” gerçekliği gördüğünü iddia etmektedir. Ancak dışarıdan bakıldığında, Red Pill’in kendi yarattığı dünya da bir dizi komplo teorisi, genellemeler ve çarpıtılmış tarih anlatılarıyla örülü, alternatif bir simülasyondur.
Baudrillard’ın simülasyon kuramı ışığında, PUA “oyun”unun katılımcıları aslında bir hiper-gerçek içinde yaşamaya başlamaktadır. Artık onlar için önemli olan, gerçek duygusal doyum veya otantik ilişki değil, oyunun kurallarına göre kazanıyor görünmektir. Örneğin bir PUA, aslında hiç aramayacağı bir kadının telefon numarasını aldığı için bile kendini başarılı sayabilir, çünkü simülasyonun kurallarına göre bu bir puandır. Gökhan Polat’ın 2008’de üç kadının numarasını alıp çöpe atması örneği tam da bu hiper-gerçekliğin göstergesidir. Gerçeklikte amaç bir ilişki kurmakken, simülasyonda amaç sadece numarayı almaktır, numara gerçek bir iletişim aracından ziyade, başarının simgesel bir göstergesine dönüşmüştür (Türk Erkeklerine Öneriler). Baudrillard’a göre (2003) bu durumu “gerçeğin kendi imgesine kurban edilmesidir” yani gerçek yakınlık kurma ihtimali, “başarılı avcı” imajına feda edilmektedir (s. 27–30).
Simülasyon kuramı ayrıca, gerçeğin yerini alan simülakrların bazen tehlikeli olabileceğini de söylemektedir, zira insanlar gerçeklikten kopuk kararlar almaya başlamaktadır. Nitekim incel topluluğunda da benzer bir risk gözlenmektedir. Bu gruplar, kadınlarla ilgili hayalî ve düşmanca bir imge (tüm kadınları yüzeysel, sadece “alpha” erkekleri seçen varlıklar olarak gören bir imge) yaratarak, kendi hayatlarının sorunlarını bunun üzerinden açıklamaya girişmektedir. Gerçekte belki de sosyal beceri eksikliği veya psikolojik sorunlarla açıklanabilecek ilişkisel sıkıntılar, simülasyon dünyasında “tüm kadınların komplosu” gibi gerçeklikten kopuk bir nedene bağlanmaktadır. Bu da incel bireyleri şiddete veya derin depresyona sürükleyebilmekte, tıpkı bilgisayar oyunu ile gerçekliği karıştıran birinin gerçek hayatta oyunun kurallarını uygulamaya kalkması gibidir.
Özetle, Baudrillard’ın perspektifinden PUA ve ilişkili erkeklik kültürleri, aşk ve ilişkiler alanının simülakrları ile uğraşmaktadır. Bu simülakrların içine hapsolan birey, bir süre sonra gerçek haz yerine başarı puanlarını, gerçek iletişim yerine kurallara uygun etkileşim “skriptlerini” tercih etmeye başlamaktadır. Hiper-gerçek “Oyun” öylesine baskın hale gelir ki, bir noktada “gerçek nedir?” sorusu anlamını yitirir. Flörtün kendisi mi amaçtır, yoksa skora yazılan her yeni isim mi? Baudrillard’ın uyarısı burada anlam kazanmaktadır. Simülasyon ne kadar cazip olursa, gerçek o kadar görünmez olur. PUA kültüründe de benzer bir şekilde, insan ilişkilerinin yaşayan ve organik doğası, oyun metaforunun cazibesi altında görünmez kılınabilmektedir.
Görsel 9: Style.
Türkiye Bağlamında PUA ve Erkeklik Tartışmaları
Türkiye’de PUA ve ilişkili topluluklar, hiçbir zaman Batı’daki kadar geniş bir tabana ulaşmamış olsa da, 2000’lerin sonu ve 2010’lar boyunca gözle görülür bir etki yaratmıştır. Özellikle büyük şehirlerde bazı özel girişimler, “sosyal özgüven eğitimi” veya “ilişki koçluğu” gibi adlar altında PUA tekniklerini pazarlamıştır. Gökhan Polat ve Sosyal Dinamikler örneği, bu girişimlerin erken bir örneğidir. Sonraki yıllarda benzer şekilde bireysel koçlar veya küçük gruplar, internet üzerinden eğitim paketleri sunmaya başlamıştır. Bu paketler genellikle batı kaynaklı PUA içeriklerinin Türkçeye uyarlanmış halini içermiştir. Örneğin, “AlfaErkekAkademisi” gibi isimlerle anılan bazı web siteleri veya YouTube kanalları, Mystery ve Strauss’un öğretilerini yerel kültüre adapte ederek takipçilerine aktarmaya çalışmıştır.
Ancak Türkiye’de PUA kültürünün yayılması, aynı zamanda tepkileri de beraberinde getirmiştir. Özellikle ana akım medya, PUA kavramını birkaç kez gündeme taşımış ve bunu çoğunlukla eleştirel bir tonda işlemiştir. Popüler bir haber sitesinde “Kadın avcıları” başlığıyla çıkan bir içerikte, kadınları manipüle etmeye çalışan erkek gruplarının varlığı sorgulanmış ve bu durum ahlaki bir sorun olarak tartışılmıştır. Bu eleştiriler, Türk toplumsal değerleri çerçevesinde şekillenmiştir. Kimi yorumcular PUA’ları “kadın düşmanı” ilan ederken, kimileri de bu erkeklerin aslında çaresiz ve yönünü kaybetmiş gençler olduğunu savunmuştur.
2010’ların sonuna gelindiğinde, küresel ölçekte yükselen incel ve Red Pill söyleminin izleri Türkiye’de de görülmeye başlanmaktadır. Özellikle sosyal medyada anonim hesaplar üzerinden, kadınların artan haklarına ve görünürlüğüne saldıran, geleneksel cinsiyet rollerine geri dönülmesini talep eden paylaşımlar çoğalmaktadır. Bu çevrimiçi hareketlenmeler, Batı’dakine benzer şekilde kendilerini “erkek hakları savunucusu” olarak tanımlasa da çoğu zaman söylemleri kadın düşmanlığına varmaktadır. Örneğin, çeşitli forumlarda Türkiye’deki evlilik ve nafaka hukukunu eleştiren, kadınların çalışmasının aile yapısını bozduğunu iddia eden yazılar paylaşılmaktadır. Bu içeriklerde sık sık Batı menşeli Red Pill teorisyenlerine atıf yapıldığı, hatta onların metinlerinin Türkçeye çevrilerek dolaşıma sokulduğu gözlenmektedir.
Akademik tarafta ise Türkiye’de son yıllarda bu olgulara ilgi duyan araştırmacılar ortaya çıkmaktadır. Özellikle toplumsal cinsiyet çalışmaları alanında, Türk “manosfer”ini (erkeklerin çevrimiçi evrenini) mercek altına alan çalışmalar mevcuttur. Örneğin, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi’nde yürütülen bir araştırma projesi, Türk manosferindeki Red Pill ve incel gruplarını karşılaştırmalı olarak incelemeyi hedeflemiştir (Araştırma duyurusu, 2025). Fikrullah Çakmak’ın (2025) “Modern Erkeklik Krizi: Incel İdeolojisi” başlıklı makalesi, incel olgusunu Türkiye’nin toplumsal yapısı ve dini-kültürel dinamikleriyle bağlantılı bir şekilde ele alarak, bu ideolojinin yerel versiyonunu çözümlemeye çalışmıştır (s. 75–79). Çakmak (2025), incel söyleminin Türkiye’de de “erkekliğin krizi” anlatısını benimsediğini, ancak bunun burada geleneksel aile ve namus kavramlarıyla harmanlanarak farklı bir ton aldığını belirtmektedir (s. 90–93).
Türkiye’deki PUA/red pill çevrelerinin belki de en büyük farkı, Batı’daki gibi örgütlü ve kendini açıkça tanımlayan platformlardan ziyade, mevcut popüler platformların alt kültürü olarak var olmalarıdır. Örneğin Ekşi Sözlük gibi büyük bir sözlük platformunda ya da bazı popüler Facebook gruplarında, anonim erkek kullanıcılar Red Pill jargonunu benimseyip tartışmalar yürütmektedirler. Fakat bunlar çoğunlukla ana akım dikkatinden uzakta kalarak, kendi kendine yeten alt başlıklarda sürmektedir. Bu nedenle, Türkiye’de geniş kitlelerin “kırmızı hap” gibi kavramlardan haberdar olduğunu söylemek zordur, ancak bu kavramlarla tanışan nispeten küçük bir erkek grubu da ciddi biçimde etkilenmiş ve kendi arkadaş çevrelerinde veya sosyal medyada bu fikirleri yaymıştır.
Öte yandan, Türkiye’nin kültürel bağlamı, bu tür hareketlerin karşıt tepkiyle de yüzleşmesine yol açmaktadır. Feminist hareket ve kadın örgütleri, çevrimiçi kadın düşmanı söylemleri ifşa etmek ve bunlarla mücadele etmek konusunda kararlı şekilde hareket etmektedir. Özellikle kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin tartışıldığı bir ortamda, incel veya Red Pill retoriğinin şiddeti öven veya meşrulaştıran yönleri sert şekilde eleştirilmektedir. Örneğin 2021’de bir sosyal medya paylaşımında bir erkeğin “kadınların reddettiği erkekler isyan etmeli” minvalindeki sözleri, kısa sürede tepki toplamış ve ilgili kişi ifşa edilerek hesabını kapatmak zorunda kalmıştır. Bu tür toplumsal tepki örnekleri, Türkiye’de bu ideolojilerin yayılmasının önünde kısmen bir fren mekanizması oluşturmuştur.
Kültürün Dönüşümü ve PUA Felsefesine Eleştirel Bakış
PUA hareketinin geniş kitlelere yayılmasında temel etkenlerden biri, modern Batı toplumlarında deneyimlenen erkeklik krizidir. Geleneksel ataerkil yapıların ve yaşlı erkeğin sorgulanamaz otoritesine dayalı eril tahakküm düzeninin küresel ölçekte zayıflamasıyla birlikte, erkekler eski kimlik değerlerinin geçerliliğini yitirdiğine tanık olmaktadır. Kadınların toplumsal ve ekonomik alandaki artan katılımı, küreselleşme ve ekonomik belirsizlikler, geleneksel erkeklik rollerini dönüştürürken, birçok erkekte derin bir kimlik arayışı ve özgüven eksikliğine yol açmıştır (Sancar, 2008, s. 22, 39). Bu belirsizlik, erkeklerin toplumsal beklentiler ile öznel deneyimleri arasında sıkışıp kalmalarına ve “nasıl bir erkek olunması gerektiği” konusunda net bir rehber bulamamalarına neden olmaktadır.
PUA kültürü, söz konusu krizi tecrübe eden erkeklere hızlı bir “çözüm” veya “rehber” olarak sunulmaktadır. PUA, erkeklere “kaybedilmiş” erkekliklerini yeniden kazanma, “alfa erkek” statüsüne ulaşma ve kadınlar üzerindeki (ve diğer erkekler üzerindeki) “güçlerini” yeniden tesis etme vaadinde bulunmaktadır. PUA kültürü üyelerinin “bu oyuna kendime güven kazanmak için girmiştim” (Strauss, 2005, s. 79) veya “önceleri o kadar güvensiz ve kendimi düşünen biriydim ki insanlar beni görmezden gelirdi; şimdi sokaklarda yürüdüğümde ışık saçıyorum” (Strauss, 2005, s. 320) gibi ifadeleri, bu dönüşüm vaadini açıkça ortaya koyar. Ancak PUA kültürü erkeklik krizini yapısal bir sorun yerine bireysel başarı ve özgüven eksikliğiyle açıklayarak sorunu yüzeysel bir şekilde ele alır.
Bu yüzeysel vaatlerin aksine, PUA kültürünün gerçek yüzü, yine aynı kitapta gözler önüne serilir: “Son iki yılda duyduğum kadar çok yetişkin ağlamasını daha önce hiç duymamıştım” (Strauss, 2005, s. 391). Hatta Strauss, “Oturma odasından ne zaman geçsem, halıların üstüne yüzükoyun yatıp video oyunları oynayan yeni ev arkadaşları buluyordum. Onları selamlasam bile kafalarını kaldırmıyor ya da bir kelime etmiyorlardı. Onlar KA (Kadın Avcısı) değildi; onlar sebzeydi. Eğer iki sene önce bana özlemini duyduğum hayat tarzının bu olduğunu gösterseydi, topluluğa asla katılmazdım.” (Strauss, 2005, s. 442) sözleriyle “oyunun” sonunda ulaştıkları noktanın yarattığı derin hayal kırıklığını, malikanesinde yaşayan genç erkekleri betimlediği umutsuz bir tablo çizer. Strauss’un daha yakın tarihteki ifadelerinde ise tavlama taktiklerinin ve ilişki kaosunun altında yatanın, erkeklerin umutsuzca arzuladığı ancak ifade edemediği görülme, güvende olma, değer verilme ve sevilme ihtiyacı olduğu ortaya çıkar (Khan, 2025). Bu gözlemler, PUA kültürünün, sunduğu “çözümlerin” ardında yatan derin hayal kırıklığı ve psikolojik boşluğu çarpıcı bir şekilde ortaya koyar.
Görsel 10: Project Hollywood’da ilk PUA toplantısı, 2004.
PUA kültürünün popülerleşmesi ve yaygınlaşması, başlangıçta sunduğu “iyiliksever” imajın ötesine geçerek önemli etik sorunları ve çelişkileri beraberinde getirmiştir. Bu sürecin en önemli tanığı ve aktarıcısı olan Neil Strauss’un Oyun adlı kitabında aktardığı deneyimler ve bu kültürün zamanla evrildiği yön, PUA felsefesinin hem bireysel hem de toplumsal düzeyde ne denli zararlı olabileceğini ortaya koymaktadır.
Felsefenin temel sorunu, sosyal etkileşimleri mekanikleştirerek özgünlüğü yok etmesidir. PUA tekniklerinin kitlesel şekilde benimsenmesi, bu teknikleri uygulayanların kendi kimliklerinden uzaklaşarak bir “kimlik krizine” sürüklenmesine yol açmıştır. Strauss, “Style” takma adıyla yarattığı personanın ve taktiklerinin başkaları tarafından birebir taklit edilmesiyle giderek kendisini bir “robot” gibi hissettiğini ve gerçek mutluluğun bu yapay ilişkilerde bulunamayacağını fark ettiğini anlatır (Strauss, 2005, s. 321-455).
Bu yabancılaşma hissi, kitabın sonlarına doğru derin bir boşluk duygusuyla birleşir. Strauss, tüm tekniklerde ustalaşmış olmasına rağmen hissettiği tatminsizliği açıkça dile getirir. Bu durum, PUA’nın sunduğu yüzeysel “başarı” tanımının aslında bir tatmin değil, aksine yalnızlık, anlamsızlık ve yabancılaşma duygularını beslediğini kanıtlar. Hatta PUA felsefesinin temelindeki çelişkiyi kendi sözleriyle ortaya koyar: Strauss’un sıkça tekrarladığı “Eğer kendiniz için bir şey yapabilirseniz, kadınlar size koşacaktır…” (Strauss, 2005, s. 322) gibi tavsiyeler, görünüşte kişisel gelişimi teşvik ederken, aslında motivasyonun merkezine yine “kadın kazanımını” koyarak bu süreci araçsallaştırır.
Strauss’un yaşadığı bu hayal kırıklığı, PUA kültüründeki diğer figürlerin uyarılarıyla da paralellik gösterir. Örneğin, kültür içinde efsanevi bir figür olarak anılan Eric Weber, bu saplantının altında yatan psikolojik sorunlara dikkat çeker: “Yetersizlik hislerinden kurtulamayan insanlar daha çok kadınla yatma saplantısına giriyorlar. Sorun da bu… Tüm bunlar derin içsel psikolojik yaraların bir sonucu.” (Strauss, 2005, s. 449). Benzer bir aydınlanmayı yaşayan “Sweater” adlı karakter ise PUA dünyasını terk edip anlamlı bir ilişki kurmayı seçerken şu tespiti yapar: “Bir şeylere kendini adamadan, derinliğine inilemeyeceğini anladım; bu ister bir ilişki olsun, ister iş, isterse de hobi.” (Strauss, 2005, s. 188).
Bu kişisel itirafların en çarpıcısı ise yine Strauss’tan gelir. “Oyun”un sonunda vardığı noktayı şu sözlerle özetler: “Son geçen iki yılda cezbetme, baştan çıkarma ve kur yapma ile ilgili her şeyi öğrenmiş olsam da sağlıklı bir ilişki yürütmeye dair hiçbir şey öğrenmedim… [Sağlıklı bir ilişki] Çok daha fazla zaman ve çaba istiyor, ama bana hiç olmadığı kadar büyük bir tatmin ve keyif verdi.” (Strauss, 2005, s. 471). Bu sözler, manipülasyonun getirdiği geçici zaferlerin, karşılıklı anlayışa dayalı gerçek bir bağın yerini tutamayacağını net bir şekilde ortaya koyar.
PUA’nın özünde barındırdığı bu sorunlu zihniyet, ilişkileri bir güç mücadelesi ve manipülasyon alanı olarak kodlar. Kadınları “hedef” olarak gören, rızayı manipülasyonla aşındırmaya çalışan ve “kazanma” odaklı hareket eden bu yaklaşım, güven, empati ve saygı gibi sağlıklı ilişkilerin temel taşlarını dinamitler. Bu toksik yaklaşımın farkına varan PUA toplulukları zamanla bazı yüzeysel değişiklikler yapmaya çalışsa da bu çabalar yetersiz kalmıştır. Örneğin, gameglobal.com gibi platformlar sözlüklerinde, “hedef” (target) kelimesini “insanları birey olarak görmeyi engellediği” için, “Son Dakika Direnişi” (Last Minute Resistance) terimini ise rızayı göz ardı ettiği için “toksik” bularak kaldırmıştır (GameGlobal). Ancak bu terminoloji değişiklikleri, kültürün manipülatif temelini dönüştürmekten uzaktır.
Bu kültürün yıkıcı etkisi sadece uygulayıcılarıyla sınırlı değildir. Manipülatif tekniklere maruz kalan kadınlar güvensizlik, değersizlik ve nesneleştirilme gibi duygularla başa çıkmak zorunda kalır. Türkiye’deki yansımaları da bu durumu doğrular niteliktedir. Örneğin, “Türkiye’de Pick-Up Artist Olmak” başlıklı bir yazıda geçen “Amacımız kadınlara düşmanlık veya kölelik değil, onları tanımak” gibi ifadeler, olumlu bir niyet taşıyor gibi görünse de ilişkileri kadınları “tanımak” ve “çözmek” üzerine kurulu tek taraflı bir projeye indirgeyerek aynı araçsalcı bakış açısını sürdürür (GodlessAlpha, 2018).
Belki de en güçlü eleştiri, yıllar sonra bizzat Neil Strauss’un kendisinden gelir. PUA kimliğinden sıyrılan Strauss, The Independent gazetesine “Elbette feministim” derken (Gander, 2017), bir başka röportajda Oyun kitabının “seksten çok erkeklerin güvensizliğiyle ilgili olduğunu” itiraf eder (Cauterucci, 2015). 2025’te katıldığı bir podcast’te ise vardığı son noktayı şu sözlerle özetler: “Performatif erkeklik özgürleştirici değil, yorucu bir şey” (Khan, 2025). Bu ifadeler, Strauss’un PUA kültürünü tamamen geride bırakıp erkekliğin daha otantik ve sağlıklı biçimlerini aradığını gösterir.
Sonuç olarak, PUA felsefesi yalnızca bireysel özgüven eksikliklerini sömürmekle kalmaz, aynı zamanda ilişkileri araçsallaştırarak gerçek bağların kurulmasını engeller. Erkeklerin psikolojik sorunlarını derinlemesine ele almak yerine, bu sorunları geçici özgüven taktikleriyle bastırmaya çalışır. Kökten bir yüzleşme yerine yüzeysel çözümler sunarak gerçek bir içsel dönüşümün yerini, dışarıya oynanan bir performansa bırakır. Böylece erkeklik krizini besleyen değersizlik hissi, aidiyet arayışı ve duygularla sağlıklı ilişki kuramama gibi temel meseleler görünmez kılınarak yalnızca ertelenir. Nihayetinde erkekler, özgürleştiklerini sanırken aslında kendilerini daha katı ve dar bir kimliğe hapsederler.
Sonuç
PUA kültürü, erkekliğin yaşadığı krize sunduğu çözümlerle ilk bakışta “rehberlik” vadederken, aslında derinlemesine incelendiğinde ataerkil tahakkümün güncel bir yeniden üretimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Flört ve ilişkiler alanını bir “oyun”a indirgeyen bu yaklaşım, kadınları öznellikten yoksun araçsallaştırılmış figürler haline getirirken, erkeklere ise duygusal bağlantılardan kaçınarak kontrol, güç ve manipülasyon vaat etmektedir (Greene, 2024, s. 51; Strauss, 2005, s. 303). Judith Butler’ın (1999) toplumsal cinsiyetin performatif doğasına dair görüşleriyle (s. 221–241) birlikte düşünüldüğünde, bu kültürün hem erkekleri hem kadınları roller içinde hapseden bir yapıya sahip olduğu söylenebilir.
bell hooks’un (2004) vurguladığı gibi, patriyarka yalnızca kadınları değil, erkekleri de duygusal olarak sakatlamaktadır (s. 1–5; 68–72). PUA topluluklarında, erkeklerin duygusal ihtiyaçları göz ardı edilmekte, bunun yerine başarının ölçütü olarak sayısal başarılar (örneğin “telefon numarası almak”, “tam kapatma”) ön plana çıkarılmaktadır. Bu durum, Baudrillard’ın (2003) hiper-gerçeklik ve simülasyon kavramlarıyla açıklanabilecek sahte bir gerçeklik üretmektedir (s. 156–160).
Türkiye bağlamında da PUA kültürü, dijital platformlarda sınırlı da olsa karşılık bulmakta, Gökhan Polat gibi yerel figürler aracılığıyla yaygınlaşmaktadır (“Türk erkeklerine öneriler”, 2008). Ancak bu kültür, yerel toplumsal değerlerle çelişmekte, kimi zaman da feminist hareketin direnişiyle karşılaşmaktadır. Yine de Red Pill ve incel gibi daha radikal çevrimiçi erkeklik anlatıları, PUA’nın “başarı” vaadi gerçekleşmediğinde devreye girerek, kadın düşmanı söylemleri körükleyebilmektedir (Bratich ve Banet-Weiser, 2019, s. 5010–5025).
Sonuç olarak PUA kültürü, erkeklerin yaşadığı varoluşsal belirsizlikleri manipülatif stratejilerle örtmeye çalışmakta; ancak bu, ne duygusal tatmin sağlamaktadır ne de toplumsal cinsiyet eşitliğine katkı sunmaktadır. Aksine, hegemonik erkekliği yeniden üreten ve kırılgan erkekliği maskelerle örtmeye çalışan bir sistem olarak değerlendirilmelidir (Connell, 2005, s. 76–81). Feminist kuramların da gösterdiği gibi, toplumsal cinsiyet adaletine ulaşmanın yolu, görünürlüğü ve performansı değil, eşitliği merkeze alan ilişki biçimlerinden geçmektedir.
Sonnot
1 Bu terminoloji Mert Yılmaz’ın çevirdiği Oyun adlı kitaptan alınmıştır. Asılları farklı olabilir. Örneğin şarj etmek = sarging, İLİ = IOI, kanat = wingman, SHUT = AFC (Average Frustrated Chump) vb.
Strauss, N. (2005). Oyun: Kadın Avcılarının Gizli Dünyasına Giriş, (çev. Yılmaz, M.) İstanbul: Butik Yayıncılık.
2 Mystery (Erik von Markovik) 2007 senesinde “Mystery Metodu: Güzel Kadınları Nasıl Yatağa Atarsınız” (The Mystery Method: How to Get Beautiful Women Into Bed) isimli bir kitap da yayımlamıştır.
Kaynakça
Akalın, A. (2024). Red Pill hareketi ile Woke kültürü arasında bir köprü olarak oneitis kavramı. Kültür ve İletişim, 27(1), 7–23.
Bandura, A. (1977). Social Learning Theory. Englewood Cliffs, NJ: Prentice-Hall.
Baudrillard, J. (2003). Simülakrlar ve Simülasyon (O. Adanır, Çev.). Ankara: Doğu Batı Yayınları. (Özgün eser 1981’de yayımlanmıştır).
Bratich, J., & Banet-Weiser, S. (2019). From pick-up artists to incels: Con(fidence) games, networked misogyny, and the failure of neoliberalism. International Journal of Communication, 13, 5003–5027.
Butler, J. (2014 [1999]). Cinsiyet Belası: Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi (çev. Ertür, B.). İstanbul: Metis Yayınları.
Butler, J. (1999). Gender trouble: Feminism and The Subversion of Identity. Routledge.
Cauterucci, C. (13 Ekim 2015). A Conversation with Neil Strauss. Slate. https://slate.com/human-interest/2015/10/neil-strauss-10-years-after-his-controversial-book-i-look-back-on-the-game-and-cringe.html (Son erişim tarihi: 08.06.2025).
Connell, R.W. (2019 [1987]). Toplumsal Cinsiyet ve İktidar: Toplum, Kişi ve Cinsel Politika (çev. Soydemir, C.). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Connell, R. W. & Messerschmidt, J.W. (2005). Hegemonic Masculinity: Rethinking the Concept. Gender and Society, Vol. 19, No. 6, 829-859. https://doi.org/10.1177/0891243205278639
Connell, R. W. (2005). Masculinities (2nd ed.). University of California Press.
Çakmak, F. (2025). Modern Erkeklik Krizi: Incel İdeolojisi, Temelleri ve Eleştirisi. Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, 25(1), 71–96
Game Glossary. GameGlobal. https://www.gameglobal.net/glossary/ (Son erişim tarihi: 08.06.2025).
Gander, K. (27 Ocak 2017). The Game author and former pick-up artist Neil Strauss on sex, marriage and why he’s a feminist. Independent. https://www.independent.co.uk/life-style/love-sex/the-game-neil-strauss-auther-pua-pick-artist-sex-marriage-feminist-meninsm-date-sex-negging-peacocking-a7548796.html (Son erişim tarihi: 08.06.2025).
GodlessAlpha (17 Mayıs 2018). Türkiye’de Pick Up Artist Olmak. alfoloji.net https://alfaloji.net/blog/turkiyede-pick-up-artist-olmak/ (Son erişim tarihi: 08.06.2025).
Goldberg, H. (2018 [1976]). Erkek Olmanın Tehlikeleri: Erkek Ayrıcalığı Mitini Yaşatmak (çev. Budak, S.). İstanbul: Totem Yayınları.
Goffman, E. (2009). Gündelik Yaşamda Benliğin Sunumu (B. Cezar, Çev.). İstanbul: Metis Yayınları.
Goffman, E. (1959). The presentation of self in everyday life. Anchor Books.
Greene, R. (2024 [2003]). Baştan çıkarma sanatı (F. Doruker, Çev.). İstanbul: Altın Kitaplar.
hooks, b. (2004). The Will to Change: Men, Masculinity, and Love. New York: Washington Square Press.
King, A.S. (2017). Feminism’s Flip Side: A Cultural History of the Pickup Artist. Sexuality & Culture 22, 299-315. DOI: 10.1007/s12119-017-9468-0
Khan, N. (4 Ocak 2025). “The Game” is over: How Neil Strauss leaves seduction behind for emotional healing. Mindvalley Pulse. https://blog.mindvalley.com/neil-strauss/ (Son erişim tarihi: 08.06.2025).
Mystery. (2006). The Mystery Method: How to Get Beautiful Women into Bed. New York: St. Martin’s Press.
O’Neill, R. (2018). Seduction: Men, Masculinity and Mediated Intimacy. Polity Press.
Öztürk, F. E. (2021). İnternet alt kültürü bağlamında hegemonik erkeklik söyleminin dijital dönüşümü: #erkekyerinibilsin hashtag örneği. Global Media Journal TR Edition, 11(22), 101–123.
Sancar, S. (2009 [2008]). Erkeklik: İmkânsız İktidar – Ailede, Piyasa ve Sokakta Erkekler. İstanbul: Metis Yayıncılık.
Strauss, N. (2005). Oyun: Kadın Avcılarının Gizli Dünyasına Giriş, (çev. Yılmaz, M.) İstanbul: Butik Yayıncılık.
Türk erkeklerine öneriler. (2008, 7 Temmuz). Hürriyet Kelebek. Erişim adresi: https://www.hurriyet.com.tr/kelebek/turk-erkeklerine-oneriler-8950305
Walby, S. (2014 [1997]). Patriyarka Kuramı, (çev. Osmanağaoğlu, H.). Ankara: Dipnot Yayınları.
Wallace, A. (2014). The Seduction Community: Pickup Artists, Prosthetic Intimacy, and The Reconstruction of White Heterosexual Masculinity. York University.
Görseller:
Kapak görseli: Style, kızlarla. Kaynak: https://forum.donanimhaber.com/pick-up-artist-nedir–132477368 (Son erişim tarihi: 02. 07. 2025)
Görsel 1 : https://ca.pinterest.com/pin/mystery-vh1s-pickup-artist-the-game–478577897872056721/ (Son erişim tarihi: 02. 07. 2025)
Görsel 2: https://www.msn.com/es-xl/noticias/other/antes-de-los-v%C3%ADdeos-que-ense%C3%B1an-a-chavales-a-ligar-este-reality-intent%C3%B3-convertir-a-sus-concursantes-en-seductores-acab%C3%B3-siendo-cancelado-claro/ar-AA1FGDKQ?apiversion=v2&noservercache=1&domshim=1&renderwebcomponents=1&wcseo=1&batchservertelemetry=1&noservertelemetry=1 (Son erişim tarihi: 02. 07. 2025)
Görsel 3: https://www.datingskillsreview.com/neil-strauss/ (Son erişim tarihi: 02. 07. 2025)
Görsel 4: https://www.gameglobal.net/best-pickup-artist-2023/ (Son erişim tarihi: 11. 07. 2025)
Görsel 5: https://bristollair.com/are-you-considering-going-to-a-pick-up-artist-boot-camp/ (Son erişim tarihi: 02. 07. 2025)
Görsel 6: https://www.ferfihang.hu/2016/01/24/merre-lejt-a-palya-pua-vs-mtgow/ (Son erişim tarihi: 02. 07. 2025)
Görsel 7: https://pickupasia.com/forums/topic/4421-the-myth-of-the-middle-class-alpha-male-by-tbone/ (Son erişim tarihi: 02. 07. 2025)
Görsel 8: https://pualib.com/photos/Matador/Pua-Matador-With-Mystery-Styles-And-Girls.html (Son erişim tarihi: 02. 07. 2025)
Görsel 9: https://pickupartistadvice.blogspot.com/2011/08/style-neil-strauss.html (Son erişim tarihi: 02. 07. 2025)
Görsel 10: https://germus.blogspot.com/2009/03/proyecto-hollywood.html (Son erişim tarihi: 02. 07. 2025)