Fleabag, 2013 yılında sahnelenen tek kişilik aynı adlı bir tiyatro oyunundan televizyona uyarlandı. Oyunu yazan, oynayan ve televizyona uyarlayan Phoebe Waller-Bridge ise komedi-dram türündeki iki sezonluk dizinin başrolünde. Fringe First Award sahibi tiyatro oyununun televizyon uyarlaması da pek çok farklı dalda ödül kazandı ve eleştirmenlerin büyük beğenisini toplamayı başardı.

Dizide Fleabag lakabıyla bilinen (dizide gerçek ismi geçmez) orta sınıf mensubu otuzlu yaşlarında genç bir kadın, Londra’da hayatla ve suçluluk duygusuyla mücadele etmeye çalışmaktadır. Annesinin ve en yakın (aynı zamanda tek) arkadaşı Boo’nun (Jenny Rainsford) ölümüyle sarsılan Fleabag’in ailesiyle sorunlu bir ilişkisi, sevmediği bir sevgilisi, batmakta olan bir kafesi ve kaçtığı bir şeyler vardır. Cinselliğini açık bir şekilde, özgürce yaşar ancak bunu (daha sonra kendisinin de itiraf edeceği gibi) oldukça sağlıksız bir şekilde bir araç olarak kullanır. Dizinin kendine özgü anlatısında sekse pozitif bir yaklaşım söz konusuyken bunun sağlıksız bir tarzda gerçekleştiği de çekinmeden söylenir.  Fleabag yalan söyler, hırsızlık yapar, porno izlemeden duramaz, aldatır, bir köpekle bile flört eder, sırf kendini onaylanmış hissetmek için umursamadığı insanlara yakınlık gösterir ancak yine de karakterin kötü olduğu sonucuna varmak zordur. İzleyicinin karaktere gösterdiği hoşgörü bir yanıyla dördüncü duvarın[1] karakter tarafından yıkılması nedeniyle gerçekleşir, bu yolla seyirci Fleabag ile yakın bir ilişki kurduğundan seyircinin onu yargılaması zorlaşır.

Pek çok film ve dizide erkek anti-kahramanlar hayranlık uyandıracak şekilde gösterilirken bırakın kadın anti-kahraman barındırmayı, kadını merkeze alan bir yapımın ana akım medyada kendine yer bulması dahi zordur. Bu bakımdan kadının bu tür bir temsili esasında feminist bir yan taşır çünkü kadınların derinlikli ve mükemmel olmayan temsillerine de ihtiyaç vardır. Kadınlardan beklenen geleneksel kadınlık performansına meydan okuyan bir karakterin görünür olması, eleştirilebilir özellikler taşısa da bu tür bir kadınlık modelinin portre edilmesi önemlidir çünkü böyle kadınlar da vardır. Bu kadınların insandışılaştırılması veya şeytanlaştırılması yerine gerçekliklerinin ortaya konması değerli bir yaklaşımdır. İkili kadınlık anlayışlarının (Türkiye bağlamında düşünürsek bu, yuva yıkan kötü kadın ve cefakâr anne olabilir) yıkılması için böylesi karmaşık ve yargılaması zor kadınların gösterilmesi gerekmektedir ve bu durum, diğer kadınlara da temsil edildiklerini hissettirebilir.

Kanımca, kalıpların dışında, gerçekçi kadın temsilleri başlı başına feministtir. Bu kadınların nasıl temsil edildiklerinin de çok önemi yoktur, başka bir şeylerin imkanlı olduğunu ortaya koymaları yeterlidir. Geleneksel medyanın sürekli olarak kadına dair anlamlar ürettiği düşünüldüğünde bu tür temsiller bir karşı-anlam olarak ortaya çıkar. Dizinin kadınlarının gerçekçi temsillerinin yanında dizideki erkek karakterler belki de bilinçli bir şekilde çeşitli tiplere indirgenmiştir. Fleabag’in babası (dizide ismi geçmez) duygularını ifade etmekte zorlanan, mesafeli ve işlevsiz bir baba figürüdür. Karakterin cinsel ilişkide bulunduğu erkekler ise teatral bir şekilde hareket eden tiplerdir, bu karakterlere derinlik kazandıracak özellikler eklenmemiştir. Dizinin yaratıcısının bu seçimi, kadınların hikayelerini ön plana almak veya kadınlığı klişeler ve tipler üzerinden anlatan geleneği tersine çevirmek için yaptığı iddia edilebilir. Diğer bir tersine çevirme ise Fleabag’in sürekli ayrılıp barıştığı sevgilisi Harry’de (Hugh Skinner) vardır. Harry ile Fleabag’in ilişkisinde sanki taraflar yer değiştirmiştir. Geleneksel anlatılarda bir klişe olarak erkek kadını korur, mesafelidir, duygularını göstermez veya tamamen umursamazdır. Kadın ise erkeğe muhtaçtır, hayatını ona göre şekillendirir, kendi arzuları yoktur ve güçsüzdür. Bu ilişkide Fleabag bu klişe erkeksi konumu üstlenirken Harry kadınsı bir pozisyondadır. Harry, ağlamaklı bir şekilde ayrılık konuşması yaptıktan sonra evi terk eden taraftır. Fleabag ise onun geri döneceğinden emindir, bu durumu hiç umursamaz. Harry, ilişkilerini heyecanlı bir hale getirmek için planlar yapıp sürpriz hazırlarken Fleabag bu planları tamamen unutmuştur. Sadece birbirlerine odaklanmak için mastürbasyonu bırakma fikri de Harry’den çıkar ancak Harry’nin aksine Fleabag bu anlaşmaya uymaz. Buradaki bu tersine çevirme ile geleneksel anlatılarda kadınların hapsedildiği klişeler ve kalıplar bu sefer bir erkek karaktere yüklenmiştir.

Dördüncü duvarı alışılmadık bir şekilde yıkarak sürekli seyirciyle konuşan, onu en mahrem alanlarına dahil eden karakter, suçluluğunun nedeni ortaya çıktığında bu sefer kameradan kaçmaya başlar. Kendini bakış üzerinden tanımlayan kadın, bu bakışlara bir yanıyla muhtaç gibidir. Ancak bakışlar tarafından yargılanabilir hale geldiğinde bakışın merkezinde olmak kabusa dönüşür. Burada bakışın ikili doğası devreye girer: Tamamlanmak için bakışa ihtiyaç duyarız ancak her bakış kötü bir bakış olma potansiyeline de sahiptir (Gürbilek, 2008, p. 170).

Bakış, özellikle Fleabag için merkezi bir konumdadır çünkü kendini arzulanabilir olmak üzerinden kurar, arzulandığı kadar değerlidir. Öyle ki meşgul olduğu için evine gelmeyi kabul etmeyen bir adama hakaret ederek öfkeyle beraber bulundukları ortamı terk eder, bu şekilde reddedilmek onun için bir hakaret niteliğindedir. Diğer bir sahnede vücudu arzulanmaz bir hale geldiğinde kendini de öldürebileceğini, birinin onunla birlikte olmak istememesinden daha kötü bir şey düşünemediğini söyler. Bir terapi seansında kalbindeki boşluğu seksle doldurmaya çalıştığını itiraf eden karakter, seksin hissinden aslında pek de hoşlanmadığını ifade eder. Onun için önemli olan, birisinin vücudunu istediğini fark ettiği o andır. Fleabag, kendini eril bakışa göre kuran bir karakter olsa da (zamanla bu durumu aşmak için çabalamaya başlar) hem o hem de dizinin diğer kadınları eril bakışa hizmet eder şekilde gösterilmez. Burada kadınlar, geleneksel anlatılarda olduğu gibi erkeğin bir eklentisi veya arzu nesnesi değildir. Her bir kadının katmanlı ve karmaşık bir karakteri, kendi arzuları vardır. Burada kadınlar bir klişeye indirgenmez. Erkeklerin gerçek birer karakterinin olduğu kadınların ise yalnızca bir tip olarak kaldığı anlatıların yanında bu dizi, birbirinden farklı kadınlık deneyimlerini öne çıkarmasıyla farklı bir konumdadır.

Kendini eril bakışa göre kurmak feminist bir yaklaşım olmasa da bu, pek çok kadın izleyicinin anlayabileceği ve belki kendini görebileceği bir durumdur. Kadınların da kusurlu yaratıklar olduğu ve bunun çok da kötü bir şey olmadığı bilgisi kadınlara bir tür özgürlük hissi verebilir. Bu bağlamda Fleabag, film ve dizilerdeki otantik kadın karakter boşluğunu doldurmaya bir katkı sunması, öfkeli ve kusurları olan kadın karakterlere onları şeytanlaştırmadan yer vermesi, merkezinde kadın ve kadınlık bulunan kadın yaratısı bir yapıt olması açısından feminist bir yapımdır. Fakat, bu dizi feminizmi öğretmek ya da mükemmel bir feminizm sergilemek gibi amaçları izlemez. Burada mükemmellik baskısı ortadan kaldırılarak kadınlara nefes alacak bir alan açılır. Kadınların gerçekçi bir temsili, kadın karikatürünü yıkıcı bir etkiye neden olabilir. Bugüne kadar ya melek ya şeytan olarak işaretlenen kadınların da sadece erkeklere bahşedilmiş kendi gibi olma hakkına ihtiyaçları vardır. Bence, Fleabag ile yapılan şey dizinin evreni içindeki kadınlara bu hakkı tanımaktır.

Dizinin özellikle ilk sezonunda feminizm ve ana karakterin kötü bir feminist olma endişesi önemli iki konu olarak yer alır. İlk bölümünde Fleabag, sarhoş bir şekilde babasının evinin kapısına dayanır ve şu sözleri söyler: “İçimde kendine feminist bile diyemeyen açgözlü, sapkın, bencil, ilgisiz, alaycı, ahlaksız bir kadın olduğuma dair korkunç bir his var.” Fleabag, feminizmi önemsese de kendine feminist diyemediğinden yakınır. Demek ki feminist duyarlıklara sahip olmak feminist olmak için yetmemektir veya yapılan bazı şeyler bizi feminist olma ayrıcalığından men edebilir. Gerçekten de günlük hayatta “feminist değilim ama…” veya “feministim ama…” gibi sözcüklerle cümleye başlandığına sıklıkla şahit olabilirsiniz. Bunun feminizmden “kovulmamak” veya feminizm etiketinin yükümlülüğü altına girmemek için kuşanılmış bir kalkan olduğu düşünülebilir. Feminizmden bizi kovanın kim olduğu veya çıtayı kimlerin yerleştirdiği ise bilinmemektedir. Hatta hangi gerekliliklere uymamız gerektiği de tam olarak belli değildir. Aktivist ve akademik sahalardan çıkıldığında sürekli tanım değiştiren veya yenileri ortaya çıkan feminist anlayışları takip etmenin sıradan insanlar için bir problem olabileceği açıktır. Günümüzde destek bulan feminizmlerin bolluğu düşünüldüğünde neyin doğru olduğunu bilememek gibi bir sorunla karşılaşılabilir. Anarko-feminizm, eko-feminizm, kültürel feminizm, radikal feminizm, post-feminizm, liberal feminizm, sosyalist feminizm, trans feminizm… Bu çeşitliliğin içinde bir şeyin doğrusunun ne olduğunu söylemek hem fazla iddialı hem de gerçekçi değildir. Ancak burada sorun teşkil eden şey pek çok feminist anlayışın olması değil, bu çeşitliliğe rağmen kimi zaman kucaklayıcılığın eksik olmasıdır. Sonuç olarak, kadınların ne olduğu veya ne olabileceği söylemlerine kadınların nasıl birer feminist olması gerektiğini dikte eden söylemlerin eklenmemesi hareketin yararına olacaktır. Kişilerin etrafını saran çevresel faktörler ve kişisel tecrübeler dikkate alınarak feminizme dair çabalar takdir edilmeli, feminizm idealize edilmemelidir.  Zaten “gerçekte feminizm kusurludur çünkü insanlar tarafından desteklenen bir harekettir ve insanlar doğal olarak kusurludurlar” (Gay, 2014). Bu nedenle feminizm ve onu var eden insanlar için gerçekçi olmayan standartlar belirlemek anlamsızdır.

Bu noktada diziye geri dönersek hem Fleabag’in hem de karakterin yaratıcısı Waller-Bridge’in kötü bir feminist olmakla ilgili endişelerinden bahsedebiliriz. Dizinin ilk bölümünde Fleabag ve kız kardeşi Claire (Sian Clifford) feminist bir konferansa katılır. Sahnedeki kadın konuşmacı salondakilere şunu söyler: “Sözde ‘kusursuz vücut’ için hayatından beş yıl feda edebilecekler elini kaldırsın.” Fleabag ve Claire hiç tereddüt etmeden ellerini kaldırır, onlardan başka eli havada olan kimse yoktur. Burada Fleabag, kardeşinin ve kendisinin kötü birer feminist olduğu sonucuna varır. Fleabag ve Claire gerçekten kötü birer feminist midir, vücudunun kusursuz olmasını istemek birini kötü bir feminist mi yapar? Salonda gerçekten de kusursuz bir vücudu arzulayan hiç kimse yok mudur, yoksa salondakiler doğru olduğunu bildikleri şekilde davranmış olmak için mi ellerini kaldırmaz? “1998’den beri kadınların ağzını açıyoruz” sloganıyla düzenlenen Women Speak (Kadınlar Konuşuyor) isimli bu feminist etkinlik, sloganındaki iddiayı karşılıyor gibi görünmemektedir. Zira bu etkinlikte vücudunun kusursuz olmasını istediğinizi söylediğinizde yargılanabilirsiniz. Halbuki feminist alanların güvenli ve tartışmaya açık alanlar olabilmesi gerekirdi. Bu tür yaklaşımlar insan deneyiminin çeşitliliğini yok sayarak biraz önce bahsedilen feminizme içkin kusurları görmezden gelmektedir. İnsan çelişkilerden oluşan bir varlık olduğundan onun kusurları tüm bir harekete mal edilemeyeceği gibi bu çelişkiler kişinin bir feminist olarak değerini düşürmemelidir. Gerçekte, insanın olduğu yerde mükemmellik hiçbir zaman ulaşılamayacak bir ideal olmaya mahkumdur. Bu tür mükemmeliyetçi yaklaşımlar insaniliğin reddi gibidir. İnsanları yetersizlik hissine iten bu tip yaklaşımların sonuçlarını ortaya koyan bir araştırmaya göre (Conlin, Heesacker, Allan, & Douglass, 2019) insanların kendini kötü bir feminist olarak algılaması onları aktivizmden uzaklaştırmaktadır. Buna göre feminizmle ilgili belirli ideallere ulaşmakta başarısız olduğunu düşünen kişiler kendilerini “kötü feminist” olarak algılamaktadır. Bu algı, kişilerin kendi davranış veya inançlarının prototipik feministlerinkilerle uyumsuz olduğu düşüncesi nedeniyle ortaya çıkar. Bu da sonuç olarak feminist harekete tam katılımın önünde yüksek bir bariyer olarak belirir. Araştırmada ilginç olan bir nokta ise toplumsal cinsiyet eşitliğini destekleyen düşünceleri olan bireylerin bile bu yetersizlik hissiyle kendilerini feminist hareketten uzak tutmalarıdır. Bariyerlerin herkesin katılımını mümkün kılacak kadar alçak olması insanların feminist harekete dahil olarak kendilerini sorgulamaya başlamasının ve hareketin içinde olgunlaşmasının yolunu açabilir. Çok yüksek standartlar doğal olarak insanları hareketten uzaklaştırabilir ve insanları kendi bilişsel tutarlılıklarını korumak adına feminizmle ilgili olumsuz önyargılara tutunmaya itebilir. Araştırmanın sonuçları da algılanan tutarsızlıklara veya yetersizliklere dikkat ederek tekil bir feminist tanım mitini ortadan kaldırmayı amaçlayan kapsayıcı feminizm ihtiyacını ortaya koymaktadır.

Women Speak etkinliğinin tam zıddı niteliğindeki diğer bir feminist etkinlik, dizinin ilk sezonunun dördüncü bölümünde görülür. Kadınlara özgü bu etkinlikte ne olursa olsun kimsenin ağzından tek bir kelime çıkmamalıdır. Bir evde toplanan kadınlar hiç konuşmadan bahçe veya ev işleri ile uğraşırlar. Fleabag bu durumu şu sözlerle tiye alır: “Evlerini sessizlik içinde temizlemek için onlara para verdik.” Burada kadınlara düşüncelerini kafalarının içine hapsetmeleri öğütlenir. Kadınların ağzını açtığını iddia eden diğer etkinlikle karşılaştırıldığında burada tam anlamıyla kadınların çenesi kapatılmaktadır. Bu, kadınların kendileri adına konuşabilmeleri için yüzyıllardır verilen mücadelelere bir ihanet gibi hissettirir. Burada ilginç olan şudur: Kadınlar sessizce yerleri silerken diğer yanda “daha iyi bir erkek olmak” için toplanan erkeklerin bulunduğu diğer bir etkinlik sürmektedir. Bu etkinlikte sessizce yer silen kadınların aksine, erkekler bağırarak içlerindeki kadın düşmanı öfkeyi hafifletmeyi ve bu yolla daha iyi bir erkek olmayı öğrenmektedir. Görüldüğü gibi sesini çıkarma ve öfkeyi ifade etme hakkı yine erkeğe verilmiştir. Oysaki Waller-Bridge’in de dediği gibi “öfke, motive eden ve bir şeyleri canlandıran ve değiştiren bir şey olabilir” (2018). Bu yüzden öfke, kadınlarda ortaya çıktığında kadın histerisi olarak algılanıp küçümsenen bir şey olmaktan çıkmalı ve kadınlar tarafından kucaklanmalıdır. Dizide öfke utanılacak bir şey olmaktan çıkarak hemen hemen tüm kadın karakterlerin özgürce ifade ettiği bir duygu haline gelir. Sonuçta, aslında dizide bu iki feminist alan da bir bakıma alaya alınır çünkü kadınları güçlendirdiğini söyleyen her iki etkinlik de içinde çelişkiler ve gülünç yanlar barındırmaktadır. Bunlar, kadınları güçlendirmenin aksine farklı açılardan baskılayıcıdır.

Fleabag, iyi bir feminist olamamak konusunda kendini kötü hissetse de Roxane Gay, Bad Feminist (2014) adlı kitabında “kötü feminist” unvanını gururla üstlenir. Gay, ana akım feminizme uygun olmayan bazı ilgi alanları, kişilik özellikleri ve düşünceleri olmasına rağmen kendini feminist olarak adlandırır. Kendiyle ilgili bu gerçeği kabul etmenin anlatamayacağı kadar özgürleştirici olduğundan bahseder. Kusurlu ve insan olduğu için kötü feminist etiketini açıkça kabul ettiğini belirten Gay, essential feminism olarak adlandırdığı şeye karşı çıkar. Bu kavram, feminist olmanın doğru ve yanlış yolları olduğu fikrine işaret eder ki bu anlayış, insan deneyiminin karmaşıklığını görmezden gelerek birbiriyle uyumsuz fikirlere yer açmaz. Brittney Cooper, Bad Feminist kitabı ile ilgili yazdığı yazıda (2016, p. 704) pek çok gencin feminizmi bir politikalar bütünü olarak değil, üstlenilmesi ve performe edilmesi gereken bir kimlik olarak gördüğü ve kimsenin üstlendiği kimlikleri yaşamakta başarısız olmak istemediği tespitinde bulunmaktadır. Görünen o ki feminizm kimi zaman, özgürleştirici bir politik duruş olmak yerine bir performans anksiyetesine dönüşmektedir. Cooper, bir feminist kadın olarak ihtiyacı olan şeyin yaşanabilir ve nefes alınabilir, esnemeye ve büyümeye yer veren bir politika olduğunu dile getirir (2016, p. 705). Bence, yargılanmayacağından emin olduğunda pek çok feministin bu isteği dile getireceğini söylemek çok da iddialı olmazdı. Jennifer Baumgardner da (2016, p. 703) benzer bir saptamada bulunarak pek çok insanın, kürtaj karşıtı olduğu, alışveriş yapmayı sevdiği, erkek olduğu, topuklu ayakkabı giydiği veya zengin olduğu için feminizmden diskalifiye edildiğini hissettiğinden bahseder.[2] Aslında bu tip tespitlerde bulunmak için her feministin kendine ve çevresine bir göz atması yeterlidir.

Fleabag ile ilgili bir eleştiri yazısında (Jones, 2019) Fleabag’in kadınların otantik deneyimini temsil ettiği söylenerek yüceltildiğini ancak aslında bu dizinin “havalı kızlar” için olduğu çıkarımında bulunulmuştur. Yazıda Fleabag’in zaten ayrıcalıklı bir kadın olduğu için işleri yoluna koyabildiği şöyle ifade edilir: “Fleabag tabii ki iyi olacak, babasının evinin boyutunu gördünüz mü?” Bu eleştirinin haklılık payı vardır. Fleabag gerçekten de orta sınıf ayrıcalıklarına sahip, nispeten özgür bir kadındır ancak dizide bunun evrensel bir kadınlık deneyimine işaret ettiği gibi bir söyleme rastlanmamaktadır. Fleabag, ayrıcalıklı bir kadın olmasının yanında yine de kadına özgü bazı problemlerle karşılaşmaktadır. Hangi kadınlık deneyiminin anlatmaya değer olduğunu söylemek veya hangisinin daha meşru olduğunu ifade etmek eril bir yaklaşımdır. Ezilmişliği bir hiyerarşiye tabi tutmak yerine her türlü kadın deneyiminin değerli olduğu kabul edilmeli ve her birine kendini ifade edebileceği alanlar açılmaya çalışılmalıdır. Fakat Fleabag gibi kadınların deneyiminin çoğu zaman daha değerli sayıldığı da inkâr edilemez bir gerçektir. Film ve dizi sektöründe de durum böyledir. Sinematik olmayan deneyimler genellikle ya gerçekliğini kaybetmesi uğruna sinematik hale getirilir ya da görmezden gelinir.

Cinsellik, dizideki neredeyse merkezi konumuyla önemli bir meseledir. Fleabag’te karakterlerin cinsellikle ilişkisi gerçekçi bir biçimde çeşitlilik göstermektedir. Dizide farklı deneyimler yer alırken bunların hiçbiri bir ideal olarak öne çıkarılmaz. Claire, kocasına aylarca dokunmazken Fleabag’in yakında üvey annesi olacak kadın (dizide Godmother olarak geçer) cinsel hayat yolculuğunu sergilediği bir seks sergisi (sexhibition) açmaya hazırlanmaktadır. Fleabag ise daha önce de bahsedildiği gibi cinsel ilişkide bulunan ancak bunu kendi arzularını önemsemeden yapan bir karakterdir. O daha çok partnerinin isteklerine ayak uydurur, onun için cinsel ilişki bir kaçış ve içindeki duygusal boşluğu doldurması için bir araçtır.

Dizinin ikinci sezonunda Fleabag, babasının ona doğum günü hediyesi olarak verdiği tek seanslık terapiye gittiğinde terapiste artık seksi içindeki boşluğu doldurmak için kullanmadığını çünkü seksin ona iyi bir şey getirmediğini söyler. Bu ifade seksin kötü bir şey de olabileceği gibi bir anlam içerdiği için seks negatif bir yaklaşım olarak yorumlanabilir ancak aslında bu ifadeyi seks pozitif olarak değerlendirmek mümkündür. Seks pozitiflik basitçe seksin karşılıklı rıza içerdiği sürece sağlıklı ve iyi bir şey olduğu fikridir. Fleabag’in yaşadığı ilişkilerde karşılıklı rıza vardır ancak bunun onun için sağlıklı ve iyi olmadığı da açıktır. Fleabag’in cinselliğini özgürce yaşaması onun cinselliği hayatına pozitif bir değer olarak dahil edebildiği anlamına gelmemektedir. Bu nedenle Fleabag’in rasgele cinsel ilişkide bulunmayı bırakması seks pozitif bir yaklaşımdır. Franki Cookney’nin seks pozitiflik ile ilgili bazı yanlış anlayışlardan ve bunun bir baskıya dönüşebildiğinden bahsettiği yazısında (2018) yer verdiği alıntı bunun nedenini yeterli bir şekilde ortaya koymaktadır:

İnsanlar seks pozitif olmanın çok seks yapmak anlamına geldiğini varsayıyor. Ben bunu istediğin ve ihtiyacın olan şeyleri yapmaya yetkin olmak olarak görüyorum ve benim için bu seks yapmamaktı. (…) Seks pozitif olmak sınırlarınızın sağlam bir şekilde yerinde olması, ne istediğinizi bilmeniz ve evet demek kadar hayır demekte de rahat olmanız anlamına gelmelidir.

Belki de Fleabag gibi yapımlar seks yapmanın veya yapmamanın, kötü şeyler de yapan bir feminist olmanın veya ne yapacağını tam olarak bilmemenin[3] bir sorun olmadığını ima ederek izleyicilere oldukları şey oldukları için suçlu hissetmemelerini söyledikleri için büyük ilgi toplamaktadır. Zira insanlık haline gösterilen hoşgörü sadece kadınlar için değil, tüm insanlar için ferahlatıcıdır. Fleabag kötü ve iyi yanlarıyla, ayrıcalıkları ve sıkıntılarıyla televizyonda görmeye alışık olmadığımız bir karakter olarak dikkat çekmiştir. Sinema ve televizyon ürünlerinin ne kadar önemli veya etkili olduğu tartışmaya açık olsa da farklılığın ve norm dışının olumlu temsilleri önemsiz değildir. Özetle, kadınlık hakkında gerçekçi bir şeyler söyleyebilmek yüzyıllardır mevcut olan kadınlığa dair eril söylemleri bir nebze aşındırarak kadınlara varolmanın yeni alanlarını açabilir ve onlara kendi gibi olmak konusunda cesaret verebilir.

Kaynakça

  • Baumgardner, J. (2016). Embodying feminism. Signs: Journal of Women in Culture and Society, Vol. 41, pp. 702–704. https://doi.org/10.1086/684246
  • Conlin, S. E., Heesacker, M., Allan, B. A., & Douglass, R. P. (2019). Bad Feminists? Perceived Self-Discrepancy Predicts Differences in Gender Equality Activism. Gender Issues, 36(1), 67–88. https://doi.org/10.1007/s12147-017-9200-2
  • Cookney, F. (2018). On Being ‘Game’: What Happens When Sex Positivity Feels Like Pressure. Retrieved January 23, 2020, from The Establishment website: https://theestablishment.co/on-being-game-what-happens-when-sex-positivity-feels-like-pressure/?fbclid=IwAR0A9MColyD9oDvCY9RkOTLMnE6HUytCJdApGFJc85Ds02Rl_vitscQ0VQ0
  • Cooper, B. (2016). Feminism for Badasses. Signs: Journal of Women in Culture and Society, Vol. 41, pp. 704–705. https://doi.org/10.1086/684255
  • Gay, R. (2014). Bad Feminist: Essays. Harper Perennial.
  • Gürbilek, N. (2008). Mağdurun Dili. İstanbul: Metis Yayınları.
  • Jones, E. E. (2019). Fleabag is a work of undeniable genius. But it is for posh girls. Retrieved January 22, 2020, from The Guardian website: https://www.theguardian.com/tv-and-radio/2019/apr/20/fleabag-posh-girl-television
  • Wiseman, E. (2018). Furiously Funny: Phoebe Waller-Bridge On Female Rage. Retrieved January 22, 2020, from Vogue UK website: https://www.vogue.co.uk/article/phoebe-waller-bridge-interview

[1] İzleyiciyi sahnedeki aksiyondan ayıran, sahne ile izleyici arasında olduğu varsayılan hayali duvar.

[2] Yalnız bu tespitte feminizme dair bazı olumsuz önyargılar sezilebilmektedir çünkü burada feministlerin topuklu ayakkabı giymeyen ve alışveriş yapmaktan hoşlanmayan erkek düşmanları olduğuna dair önyargı kabul edilmiş gibi görünmektedir. Burada bir ikilem ortaya çıkar: Bireyler feminizmle ilgili olumsuz önyargılara sahip olduğundan feminist harekete mesafeli durmaktadır ancak bu önyargıları kırmanın yolu da feminist aktivitelere dahil olmaktır.

[3] Fleabag, günah çıkarma kabininde ağlayarak şunları söylemişti: “Birisinin bana her sabah ne giyeceğimi söylemesini istiyorum. Birinin bana ne yiyeceğimi, neyi seveceğimi, neyden nefret edeceğimi, neye öfkeleneceğimi, neyi dinleyeceğimi, hangi müzik grubunu seveceğimi, ne için bilet alacağımı, ne hakkında şaka yapacağımı, ne hakkında şaka yapamayacağımı söylemesini istiyorum. Birinin bana neye inanacağımı, kime oy vereceğimi ve kimi seveceğimi ve onlara bunu nasıl söyleyeceğini söylemesini istiyorum.”